BÖLÜM 3

126 6 4
                                    

9 EKİM-

Bugün gökyüzü sigara dumanlarının bir arada toplanması gibi bulutlu ve koyuydu, havadaki yoğun nem insanı içini sıkan türdendi. Bulutlar, tüm topladıkları suları boşaltmak için artık hazır görünüyorlardı. Nemle yapış yapış olmuş bedenimle sakince yürürken dışarıdaki ince dallı ağaçlar çaresizce sağa sola doğru savrulduklarını gözlemledim. Fırtınaya ait rüzgâr kulağıma çığlık atarak sertçe sol omzuma çarparak yanından geçip gitmesine izin verdim. Başkalarına göre oldukça huzursuz bana göre ise huzurlu bir ortam hakimdi.

Fakülte binasının önünde çoğunlukla ellerinden düşürmedikleri telefonları haricinde birbirleriyle iletişimde olmayan insanlar sigaralarını yakabilmek için iki büklüm olmuşlardı; dudaklarının arasına yerleştirdikleri sigarayla birlikte elleriyle rüzgârı önlemeye çalışıyorlardı. Çoğu uzun saçlı kızın saçları karmakarışık olmuş haldeydi; bir taraftan saçını tutmaya çalışmak diğer taraftan da içtikleri sigarayı sabit tutmayı çalışmak zor iş olsa gerekti. Böyle durumlarda sigara kullanmadığım için şükrediyordum; en azından ben sadece saçımı tutuyordum.

Sigara ile debelleşenlerden biri ise okuldaki tek arkadaşım olan Hande'ydi. Onunla muhatap olmamak ve içten olmayan bir şekilde selam vermek istemediğimden onu görmezden gelmeye çalışarak yanından geçmeye karar verdim. Fakat yanından geçerken beni fark etti ve bir el kolumu tutarak beni durdurdu.

Şaşırmış bir şekilde "Selam bile vermiyorsun." dedi Hande.

Sesi öfkeli gelmiyordu aksine rahatsız olmuş bir ses tonuna hakimdi. Belki de görmezden gelinmek onu rahatsız etmişti.

Bakışlarımı karşıya sabitleyerek ona dönmeden "Vermeli miydim?" dedim inatçı bir tavırla.

Hande bu sözüme karşılık içtiği sigarasını bırakarak ciddi bir yüz ifadesiyle hışımla bana döndü. Biraz da olsa az önceki sakin olan yüz ifadesinden eser kalmamıştı şimdi, oysa ki hiç kavga edecek havamda değildim.

Sesindeki sakinliği korumaya özen göstererek "Bana neden sinirlisin anlamıyorum. Bazen küçük şımarık bir kız çocuğu gibi davranıyorsun." dedi.

Bu sözü beni hem sinirlendirmiş hem de kırmıştı. Şımarık bir küçük kız çocuğu olacak en son kişiydim ben. Daha geçenlerde Selen'e şımarık dedikten sonra başka birinin bana bunu söylemesi...suratına doğru küfretme isteği barındırmıştı bende.

Sözüne karşılık tek kaşımı kaldırdım, ellerimi birbirine bağladım ve sonunda ona döndükten sonra sert bir ses tonuyla "Anlayamadım?" dedim. Bu bir soru değildi.

Dışarıda sigara içen topluluğun yaptığımız sesli konuşmaya karşılık bize doğru bakmaya başladıklarını hissedebiliyordum. Hayattan bağları kopmuş gibi uyuşukça etrafına bakınan zombilerin yavaş yavaş ilgilerini çekmeye başlamıştık. Muhtemelen şu an saç baş kavga etmemizi, kıyafetlerimizin bir tarafının yırtılmasını falan istiyorlardı. Bazıları yerde üstümüz toz çamur içindeyken iç çamaşırı görmeye oldukça meraklıydı.

Hande devam etti.

Beni kışkırtacağını bildiği halde "Bazen beni kıskanıyormuş gibi davranıyorsun." dedi.

Ağızım bir karış açıkta kalmıştı. Neye daha çok şaşıracağımı bilemiyordum; kendisini kıskanılacak kadar üstün görmesine mi yoksa onu kıskanacağımı düşünmesine mi?

Bu sözüne karşılık yalnızca havaya kısa bir gülüş bıraktım.

Sanki kendimi açıklamaya ihtiyacım varmış gibi "Hayır, seni kıskanmıyorum." dedim ve bir süre düşündüğüm şeyi söylemeye emin olmamışım gibi duraksadıktan sonra devam ettim.

ʎɐn ǝʇʞ!/yan etkiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin