12 EKİM-
Kapının çalmasıyla annemin sofradan kalkması bir oldu, gelen Erol olmalıydı. Erol'un eve geliş şeklinden onun olduğunu derhal anlamıştım; içeriye giriş şeklinden, anahtarı tezgâha fırlatışından kimin geldiğini rahatlıkla çözebiliyordum.
Annemle kapıdaki ufak fısıldaşmalarından sonra Erol kızının yanına -mutfağa-geldi. Bugünkü telefon konuşmasından sonra yan gözle çaktırmadan onu inceledim. Bir kadınla vakit geçirmesi mümkün olmayacak şekilde bitkin gözüküyordu; içine soktuğu gömleğinin bir kısmı pantolonundan sarkıyordu, kravatı kaymıştı ve Selen'i öpmek için bana yaklaştığında kesinlikle burnuma kadın parfümünün kokusu gelmiyordu. Aynı zamanda bakışları yorgun bakıyordu, göz kapakları kapanmamak için titreşiyordu ve arada boşluğa dalıyordu. Gözleri kanlanmış olduğunu fark ettim, kesinlikle üzerine şüphe çekmiyordu.
Ya yanıldıysam? Ya konuştuğu kişi annesi veya başka bir akrabasıysa? Anlık suçluluk duygumla bakışlarımı masaya sabitledim ve dudaklarımı ısırdım. En azından bununla ilgili yanlış bir adım atmamıştım. Bu yüzden kendi kendime telefon konuşmasını aklımdan silmeye ve hiçbir şey olmamış gibi davranmaya karar verdim. Annemden daha sıcak kanlıydı, evcimendi. Eğer aralarından biri aldatılırsa o kişinin Erol olacağını düşünmek daha mantıklı geliyordu.
Erol Selen'i öptükten sonra mutfağın kapısına doğru ilerlerken annem hemen ardından ona seslendi.Sesindeki en nazik tonla "Sevgilim bir şeyler yemeyecek misin?" diye sordu.
Fakat Erol arkasına dönmeden "Tokum, siz yiyin." dedi sesiyle yorgunluğunu ele vererek ve annem tekrar bir şey söylemeden çıktı. Babasıyla yemek yiyemeyeceğini öğrenen Selen'in dudağını sallandırdığını görür görmez şımarık tavırlarına katlanamayacağımı düşünerek tabağımı bırakıp bende mutfaktan çıktım.
Saat 23.00 idi. Selen çoktan yatmak üzere odasına gitmişti, annem muhtemelen odasındaydı ve Erol ise salonda bir şeyler izliyordu. Bense odamda diken üstünde yatağımda oturuyordum. Önümde akşam giyecek olduğum kıyafetler vardı; birinin odama girme ihtimaline karşın henüz giyinmemiştim. Eğer üstümde dar siyah bir elbise ve topuklularla gözükürsem açıklaması oldukça güç olurdu.
Üzerime uzun, bacaklarımı örtecek siyah bir ceket almayı düşünüyordum, sonuçta evden çıkacağım saat kısa giyinmek için çokta uygun bir saat değildi. En azından ben o kadar cesur değildim.
Partiye yetişebilmem için bir an önce evden çıkmam gerekiyordu ve Hande şimdiden beni uyarır gibi mesaj atmaya başlamıştı. Onun mesajları beni daha da tedirgin ediyordu, ilk defa böyle bir şey yapacaktım çünkü.
Odamın ışıkları kapalıydı bu yüzden telefonumun fenerini yakarak makyaj aynamın karşısına oturdum. Oldukça sakin hareketlerle ses çıkarmamaya özenerek makyaj malzemelerimi çıkardım ardından far paletimi çıkartarak kızıl ve siyah renkleri fırçama dokundurdum. Sessizce makyajımı tamamlamaya çalışırken kulağımda aynı zamanda evdeydi; hala oturma odasından televizyonun sesi geliyordu, Selen'den tık yoktu, annemden de. Nihayet makyajımı tamamladıktan sonra makyaj aynamın karşısından kalkarak elbisemi giymek üzere ayaklandım. Elbisemi giydim fakat odam üzerimde nasıl durduğunu kontrol edemeyecek kadar karanlıktı bu yüzden üstümü son olarak asansörün aynasından kontrol etmeye karar verdim. Üstüme sabahlığımı geçirerek evi kontrol etmek üzere odamdan çıktım.
Ev televizyonun sesi haricinde çok sessizdi. Sessizlik beni daha da tedirgin etmişti, yalnızca hızlıca atan nabız sesimi duyabiliyordum. Elimi kalbime koyarak ona sakin olmasını emrettim. Elimi kalbimin tam üstüne koyduğumda avucumda ritmini rahatlıkla hissedebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ʎɐn ǝʇʞ!/yan etki
Genç KurguBu dünyada, bir yalan ne kadar hızlı olursa olsun, hakikat onu yetişip geçer. Yalan Ayda'nın dünyasında da uzun bir süre hızlıydı. Ta ki hakikat ile tanışana dek... Bir şekilde doğar, fakat binbir şekilde ölürüz...peki ya Ayda'nın ölümü?