"Olurda bir gün, geri dönerse hayallerim. rMert zarfı yavaşça açıp okudu. Merakla Mete'ye bakarken, Mete kafasını kaldırıp ikimize baktıktan sonra surat ifadesini anlayamamıştık hiçbir şey de söylemiyordu. Mert yüksek bi sesle ;
"Olum insanı çatlatcanmı sen, ne yazıyo okusana" dedi ve mete hızlı bir şekilde dudaklarını aralayarak okumaya başladı." YARIN SAAT 18.00'DA. KARACA DAĞ EVININ ORDA OL, GERCEKLERİ ÖĞREN."
Kısa, net ve koca harflerle yazılmıştı. Ben şaşkınlıktan ölmek üzere ellerim tir tir titrerken hafif çiselen yağmur yanaklarımdan süzülüp ağlamaklı bir görüntü oluştururken oturduğum yerden kalakalmıştım. Aklımdan geçen bin tane soruyla Beynimi kemiren acı, vicudumda dolaşan kötü hisler, Bana büyük bir acı çektiriyordu. Nasıl olmuştu?, Kim, neden böyle birşey yazmıştı?, Hangi gerçekten bahsediyordu? Aklımdan geçen şeyse nereden biliyordu? Ard arda gelen sorular artık birer gerçek göz yaşı haline dönüşmüştü. Kendimi ilk defa bu kadar çaresiz ve güçsüz hissediyordum.
MERT'in parmaklarının ucuyla gözyaşlarımı silmesi hicbir ise yaramıyordu. Ardı ardına dökülen damlalar bitmiyordu. Zil çalmıştı. Zar zor yürürken yavaş adımlarla
sınıfa çıkmıştık. 3'ümüz birden sınıfa girince bakışlar üzerimize yönelmişti.Ama artik onu bile düşünmez oldum. Merak ediyordum bunun altından ne çıkacağını merak ediyordum.Sıralarımıza oturduğumuz sırada son ders'ti. Hafta boyu sanki zaman çabucak geçmişti. Sanki 1 haftayi 1 dk'lık kum saatine doldurmuşlardı. Zil çaldı ve hepimiz hazırlanıp dışarı çıktık. Mert bian durup "iyide güzelim senin numaran bizde yok, yarın nasıl haberleşicez?" dediği an aklım son sorusuna takılmıştı. Azımdan cümleler çıkacağı an durup, konusmaya devam etti;
"Yarın seni oraya tabikide yanlız göndereceğimizi düşünmedin herhalde dimi?" sinirli ve kararlı bir sesle.
Tam konusacakken gene sözümü kesti.
"İtiraz yok.!" numaramı verdim ve Benim konuşmama izin vermeyip yanağımdan makas alıp ileriye doğru devam ettiler.Her zamanki gibi servise binmiştim. Kulaklığımı kulağıma takıp, kafamı cama yasladım. Sanki okadar hızlı geçmiştiki zaman kendimi evin önünde buldum. Hemen eve girip, odama yönelirken, Babam arkamdan seslendi;
"Kızım yemeğe gelmicekmisin?"dedi. Soğukkanlı bir tavırla
"Hayır ben tokum, size afiyet olsun" diyerek odamdan içeriye girip kapımı kilitledim. Üstümü değiştirip cam kenarında duran kitap okuma sandalyeme oturup, ellerimde kucağımda birleştirip Gökyüzünü seyrettim. Herşey çok güzeldi. Kendimi gökyüzünde kaybediyordum. Benliğimi elimden alıyordu sanki , saf, doğal, tertemiz bir ela vaadediyordu.Hava kararmıştı, yıldızlar belirmişti. Parıl parıl parlıyordu. Bir nevi Ay'a eşlik ediyorlardı. Zaman durmuştu sanki gökten bir yıldız kaydı ve tek dileğim "MUTLU OLABİLMEK " evet tek dileğim mutlu olabilmekti. Belki bazılarınızın hayalleri bambaska ama ben bu hayatta Mutlu olmaktan başka hicbirsey istemiyordum. Ama hayat herkese istediklerini vermezmiş. Ama ben genede vazgecmicem.
"Oysaki hayattan çok birşey istemiyordum, bu benim için bir imtihandı."
"Her ölen susmuş sevgili dost
Bu doğru da,
Sordunmu o mezarlığa
Her susan da ölmüş mü?"Çoğalan bir merhametsizlik var. Bir ayaz sürüp gidiyor vicdanlarımızda. Herkes gücü yettiğine...
Bakanlığı olsada adalet yok işte bu Orman'da.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON YILDIZ (TAMAMLANDI)
Science FictionSen karanlığın içinde boğulmak nedir bilirmisin? Ben hangi kapıları ardımda bıraktım? Hangi yol beni doğruya götürecek?