12

136 10 2
                                    

Tıklattığımız kapıdan "Gelin lütfen" diye bir ses duyduk ve yavaşça içeri girdik. Tahmin ettiğim gibi, ilk biz gelmiştik. Hemen her zamanki yerime kuruldum.

Evet, yanlış düşünmüyorsunuz. Bu sırayı, benden başka kimse kullanmasın diye lanetledim. Çünkü eşyalarımın kullanılmasını sevmem. Bunun için ufak (!) bir ceza alsam da laneti bozmalarını 2 sene boyunca engelledim. Hatta mezun olduktan sonra da yanımda götürmeyi planlıyorum. O sıra benim emeğim, kimseye yâr etmem! Ve bu yaptığım gayet normal. Eğer bunu yapmasam o sıraya neler olacağını düşünemiyorum bile! Sıralar iki kişilik olduğu için sıranın diğer yanına sadece benim istediğim kişiler oturabiliyordu. Bu yaptığım kara büyü sayılır mı, bilmiyorum. Ama bu yaptığım gerekli bir şey. O iğrenç olan 1. sınıflardan (genel olarak) sıramı ancak böyle koruyabilirim.

Hermione yanıma oturmuş kitaplarını düzenlerken, Harry ve Ron da arkamızda fısıldaşıyorlardı. En sonunda bıkkınlık geçirdim ve bir koşu Remus'un içerideki ofisine girdim. Masasına oturmuş, bir yandan kahvesini içerken bir yandan da masadaki parşömene bir şeyler karalıyordu. Ses çıkarmadan yaklaştım ve birden bağırdım. Sonra da onun yerinden sıçramasına gülmeye başladım. Bana sert bakışlar attı ve işine geri döndü. "Hadi ama Profesör. Bir şakaya ceza vermezsiniz umarım." dedim ve dudaklarımı büzdüm. Yüzümün bir köpek yavrusunu andırdığına emindim. Zaten bunu çabalamıştım. Eğer ki Mcgonagall'la cezaya kalırsam bu taktiği kullanacaktım.

Remus bana baktı ve gülümsedi. Yavaşça masadan kalktı. Ben ne olduğuna anlam vermeye çalışırken o bana doğru birkaç adım attı ve birden sarıldı. Ağlıyordu. Hala ne olduğuna anlam veremiyordum. Ama onu daha çok üzmek istemediğim için bir şey sormadım. Sadece onu teselli edercesine ben de ona sarıldım.

Hâlâ ağlıyordu ve bir şeyler mırıldanıyordu. Kapıyı arkamdan örttüğüm için bir şey duyulmadığından emindim. "Lütfen," diyebildim sadece. Sonra kendimi geri çekip cebimdeki çikolatayı hiç tereddüt etmeden Remus'a uzattım. "Lütfen bunu al. Seni rahatlatır." dedim. O çikolatayı yavaşça elimden alırken ben de onun masasının üstünden küçük bir mendil alıp ona doğru yaklaştım. Artık ağlamıyordu ama hâlâ yanakları ıslaktı. Elimdeki mendille yavaşça yanaklarını sildim.

Sonra mendili masaya bırakıp yüzündeki yara izlerine dokundum ve "Bunlar nasıl oldu?" diye sordum. Cevaplamak istemediği çok belliydi. Onun için kolundaki saate baktı ve burnunu çekip "Ders başlayacak. Arkadaşlarına geleceğimi söyler misin?" dedi ve bir şey ararcasına çekmecelere yöneldi. Zaten üzgün, diye aklımdan geçirdim ve üstelememeye karar verdim. Cebimden asamı çıkarıp, onunla saçımı rastgele topladım. Sonra hızla kapıdan çıktım ve merdivenlerden aşağı yürümeye başladım.

Neredeyse sınıfın hepsi gelmişti ve sıralarında sohbet ediyorlardı. Sesimi çıkarmak için öğretmen masasını birkaç defa yumrukladım ama Slytherin ve Gryffindor hararetle tartışmaya başlamıştı ve kimse sesimi duymuyordu. En sonunda sabrım tükendi ve kenarda duran masalardan birinin üzerindeki cam sürahiyi patlattım. Tüm kafalar anında bana dönmüştü. "Böyle daha iyi." dedim ve Remus'un aşağı gelmesini beklemeye başladım.

Çok geçmeden sakin bir şekilde merdivenlerden aşağı inmeye başladı. Aşağıda güler yüzler bekliyor olmalıydı ama kimsenin gülmediğini farkedince bana baktı. Ben de ellerimi havaya kaldırdım ve sırıtmaya başladık. "Ne yapayım. Susmadılar bir türlü. Ben de masalardan birindeki cam sürahiyi patlattım. Kusura bakma." dedim ve Profesör Lupin'e yerini bıraktım.

Herkes ona doğru bakarken ben de etrafıma bakınıyordum. Önce Gryffindor'a, sonra da Slytherin'e baktım. Herkes bana pis pis bakıyordu. Onlara ben de aynı tepkiyi verip önüme döndüm. Remus "Bundan sonra ders sırasında ben yukarıdayken sizinle Mrs. Black ilgilenecek. Onu kızdırmasanız iyi edersiniz. Yoksa o sürahi başınızda da patlayabilir. Bunu istemeyiz değil mi?" dedi ve sırıttı.

Işığın KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin