Sesin geldiği yöne doğru koşmaya başladım. Hava karanlıktı ama gözlerimin gece görebilme özelliğiyle pek sıkıntı yaşamamıştım. Sese yaklaştıkça bunun bir kavga olduğunu anlıyordum.
İşte orada. Babam oradaydı. Karşısında Steward'dan Bay Henry duruyordu. Çalıların arkasına saklanıp onları dinlemeye başladım.
"Sizin yüzünüzden başımız belaya girecek. Burdan gitmelisiniz anlıyor musun Henry?!" diye bağırıyordu babam.
"Bizimde başımız belada Martin. Bizi bulup yoketmeye çalışacaklardır ve ana konsey buna çok kızacak. Bize yardım etmelisiniz"Dikkatimi bu tartışmaya yoğunlaştırmıştım. Aniden bi el omzuma dokundu. Korkarak bir anda arkama döndüm. Karşımda Andy duruyordu. Eliyle ağzımı kapadı ve "Gel benimle" diyerek beni oradan uzaklaştırdı.
Merakla peşinden gittim. Beni ormanın içinde bir kulübenin önüne götürdü. "Burası senin evin mi yoksa?" diye sordum. Çünkü kulübe gerçekten özenle yapılmış gibiydi ve harikaydı. "Burayı sadece ben biliyorum. İnsanlar beni öğrendikten sonra burda saklanmaya başladım. Her neyse konumuz bu değil küçük hanım. Ailelerimizin birbirine düşman olduğundan haberin var mıydı?" Beni mi kandırıyor bu? Yoksa gerçekten hiçbir şeyden haberi yok mu?
"Bana bunu birkaç gün önce söylediler. Neden soruyorsun haberin yok muydu sanki?"
"Hayır gerçekten bilmiyorum. Peki neden niye böyle birşey yapsınlar ki?"
"Bunu bilemiyorum" diye yalan söyledim. Peki şimdi ben ondan uzak mı durmalıydım yoksa daha da yakın mı olmalıydık?"Umarım bunun yüzünden bana bugün soğuk davranmamışsındır Kate. Çünkü gerçekten çok üzülürüm."
"Hayır Andy sadece işim vardı hepsi bu"dedim yüzümü yere eğerek. Sanırım inanmıştı. O sırada babamlardan gelen tartışma sesi kesilmişti ve Andy'de bunun farkına varmıştı. "Artık gitmeliyiz Kate, hadi" deyip kolumdan tuttu. Aniden benim babam ve Andy'nın babası karşımızda belirdi. İkimizde çok şaşırmıştık. Babam ve Bay Henry çok kızgındı. Bay Henry gözlerimin içine bakarak Andy'e "Andy hadi gidiyoruz!" dedi gür bir sesle. Ve Andy'le beraber koşup gittiler. Arkada babam ve ben kalmıştık. Babam çok çok kızgındı. Korkarak bana ne diyeceğini bekledim. "Hadi Kate artık eve gitme vakti" dedi nazikçe. Şaşırmıştım açıkçası. Çünkü kızacağını düşünmüştüm. Ama kızgınlığı bana değil Bay Henry'eydi. Beraber eve doğru yürüyorduk. Annem hâlâ ortalıkta yoktu. Ormanın çıkışında yanımıza geldi. "Anne nerden geliyorsun?" diye sordum. İnsanların duyup bizi görmemesi için nöbetteymiş.
Hep beraber eve gittik. Kapıyı açtım ve içeriye geçtim. Çünkü babamların bir açıklama yapmasını bekliyordum. Babam her zamanki gibi açıklama yapma işini anneme bıraktı.
"Evden çıkarken Bay Henry'i sokağın köşesinde beklerken gördük. Andy'i bize o yollamış çünkü onu iyileştirecek bir ilaç bulamamışlar. Bize gelmemizi söyledi ve ormana gittik. Orada ben nöbetteydim babanla ne konuştuklarını bilmiyorum tatlım. Gerçekten Martin anlatır mısın neler oluyor?""Evet baba dinliyoruz?" dedim merakla.
"Sanırım sana bunu söylemenin vakti geldi artık Kate çünkü bunu bilmek hakkın. Senden 3 yaş büyük bir ablan vardı. Steward'larla aramızda bir tartışma yaşadık ve Henry intikam almak için ablanı öldürdü."
Bunu duyar duymaz kendimi tutamadım ve ağlamaya başladım. Annem bana destek olmak için sarıldı ve babam devam etti.
"Şimdiyse benden ana konseyin onu yakalamaması için yardım istiyor. Çünkü insanların bizi öğrenmesi büyük bir suçtur.""Bunu yapmayacaksın değil mi Martin?" dedi annem kızgınlıkla. Ona göre haklıydı ama babam tam aksini düşünüyor gibiydi.
"Bilemiyorum Morgana. Belki de yardım etmeliyiz. Çünkü eğer onları öğrenirlerse bizi de öğrenebilirler."
Bu tartışmaya daha fazla dayanamayıp odama çıktım. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Yatağıma oturdum. Aniden aklıma birşey geldi. Gözyaşlarımı silip ayağa kalktım. Raftaki ansiklopediyi alıp o sayfayı açtım ve resmi iyice inceledim. Resimde eksik bişey vardı. Herşeyi değiştirebilecek birşey...
DEVAMI GELECEKTİR. OKUDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜRLER :)