Bir

581 44 32
                                    


Ne Jüpiter, Renksiz Bir Kadın

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ne Jüpiter, Renksiz Bir Kadın

🌹

Perdeden sızan gün ışıkları zemine düşüyor, dantelli gölgeler oluşturuyordu tahta döşemeler üzerinde. Acılarımızın üzerine umursamazca doğmuştu bir kez daha. Bir dakika bile durmuyor, ayı tutsak ettikten sonra kirli dünyanın ve bedenlerin ve ruhların üzerine tekrar tekrar doğuyordu kadim güneş. Kimine göre nimet kimine göre eziyetti.

Her sabah bu kadim güneşi görmeme sebep olansa 'Umut etmekten başka çaremiz mi var?' cümlesiydi. Bir el gibi senelerdir eğliyor, bir arkadaş gibi teskin ediyor, gözlerimi açmak için teşvik ediyordu beni.

Saatlerce uzandım uyanmama rağmen. Hiçbir hayat belirtisi göstermeden, bir ölü gibi. Sanki bana kalan tüm ömür hisselerini de hiç karşılık beklemeden evsizlere, borçlulara, yaşamak için hevesi olanlara devretmiştim. Kılımı kıpırdatacak takatim, isteğim ve sebebim yoktu. Ne bir iş ne bir okul ne de zamanlı bir uğraş. Bekleyenim de yoktu, çağıranım da, gözleri beni arayanda.

Kimsenin kaybolduğundan haberi olmayan bir çocuk gibiydim. Arayanı olmayan ama biri onu bir-iki sokak arasa bulunacak bir çocuk...

Neden sonra ayaklarımı ahşap döşemeye bastım. Kalkmak istediğimde omuzlarımda, kafamdakilerin oluşturduğu ağırlıklar kalkmama köstek oluyordu. Direnemedim, o gün ki gibi, çöktüm yatağıma. Köprücük kemiklerime birkaç milim uzakta olan saçlarım döküldü suratıma bir örtü gibi. Ne zaman ihtiyacım olsa örterlerdi kimsenin görmesini istemediğim yüzümü. Ama daha fazla uzatamıyordum. Köprücük kemiklerime dokundukları anda saçlarıma dolana ve çekiştiren eller düşüyordu zihnimin içerisine bir şimşek gibi. Bir makas yardımı ile kesiveriyordum.

Ellerimi yastığın altına sokup bedenimi küçülttüm. Perde dalgalandıkça zeminde bıraktığı desenler şekil değiştirip ilgimi çekiyordu. Ilık bir rüzgar içeri doluyor, tenimi okşuyordu. Gecem kabuslarla bölündüğünden uykum vardı. Tenimi okşayan ılık rüzgar uyuttu beni.

🌹

Çöktüğüm yerden kalkalı saatler olmuştu. Üzerime ince bir eşofman takımı geçirdikten sonra cam kenarına iliştirilmiş masanın sandalyesine sırtım pencereye dönük şekilde oturmuştum. On dakika önce yengem her sabah olduğu gibi bir bardak sıcak çay getirmişti. Yaktığım sigaranın dumanı odanın içine dağılıyordu ılık rüzgarla. Bir nefes çektiğimde sanki ciğerlerimdeki yangının duman sızdı burnumdan. Boğulmaktan kıl payı kurtardı beni.

Kapı çaldı, açıldığında yengem sürmeli gözlerini değdirdi gözlerime. Başında ince bir eşarp vardı. Çiçekleri yeşildi, gözlerindeki yeşille uymuştu.

"Misafirin var Meryem'im." Ciğerlerime mayası bozulmuş oksijeni çektim. Benim pek gelenim-gidenim olmazdı. Beni bilen insan sayısı iki elin parmaklarını geçmezdi.

"Kim yenge?"

"Gel, gör yavrum." Kapıyı çekip gitti. Sigarayı söndürüp eşofman üstünün fermuarını çektim. Ağır adımlarla odanın içinden geçip kapıyı araladım, koridora çıktım. Kafam yerde salona girerek amcamın yanına oturdum. Karşımda en az yarım asır görmüş bir adam vardı. Kır saçlı, kır sakallıydı. Mavi gözleri küçük, ifadesi sevecendi. Yeşilçam filmlerindeki babacan karakterlere benziyordu.

Gül DevrimiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin