"Acılarımızda güller açar belki bir gün."
"Ya açmazsa?"
"Umut etmekten başka çaremiz mi var?"
İlk yayınlanma tarihi(11.08.2017)
Tekrar yazılma tarihi(06.2023)
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Özdemir Erdoğan, Aç Kapıyı Gir İçeri
🌹
Ormanın derinliklerindeydik. Güneş ışıkları yıllanmış ağaçların arasından sızıp üzerimize düşüyordu. Su cam gibi parlıyor, kuşlar cıvıldıyor, dallar hışırdıyordu bahar yeliyle.
Zübeyr Anıl üç gün boyunca çok yoğun çalışmış, beni epey ihmal ettiğini düşünerek buraya getirmişti. Üç gündür evimize eşya bakıyorduk. Yengem bu hafta içinde gelecekti ama haftaya ertelendiğinden bir arabayla göndermişti benim için hazırladığı çeyizleri. Tabaklar, kılıflar, örtüler, perdeler, çemberler, lifler ve dahası... İçlerinde ninemin de benim için hazırladıkları da vardı. Evimizin bir odasına koymuştuk paketleri.
Kendi evimizde kalıyorduk artık. Sınırlı eşya vardı ama birlikte geçirdiğimiz zamanlar güzel geçtiğinden sorun yoktu. Aynı yastığa baş koyuyorduk, alarm sesiyle beraber uyanıyorduk. Ben yemekleri yakıp ağlıyordum ama yanmayan kısımlarından yiyip beni teskin ediyordu. Salondaki koltukta koyun koyuna kitap okuyor, bazen uyuya kalıyorduk. Bana çocukluğunu anlatıyordu. Ben de ona çocukluğumu anlatıyor, öleli çok olduğundan bir fatiha okuyordum peşinden.
Bazen ona bir adım gidiyordum, sabırla bekliyordu. Bazen on adım geri kaçıyordum, yine sabırla bekliyordu.
Sabah erkenden yola çıkmıştık. Ben yol boyunca uyuklama çabasına girmiştim ama engel olmuştu. Saçlarımı karıştırmış, burnumu kıstırmış, tikimle oynamıştı. Tam uykuya dalacaktım 'Susadım Meryem, su versene.' diyordu. Uzanıp suyunu veriyordum, koltuğa yaslanıyordum. Gözlerim kapandı kapanacakken 'Yaptığın portakallı kurabiyelerden çıkarsana, midem kazındı.' diyordu. Kurabiyeleri çıkarıyordum, beraber yiyorduk. Kafamı cama yaslıyordum 'Bana kitap okusana, en merak ettiğim yerde kalmıştı.' diyordu.
Sonunda dayanamayıp 'Senin bana garezin mi var? Uykum var ama izin vermiyorsun uyumama.' diye kızdığımda 'Canım sıkılıyor, gidince uyursun.' diye cevap vermişti. Yol boyunca onunla oyalanıp durmuştum.
Ormana varır varmaz arabayı toprak alana park etmişti. Bagajını açıp çadır çıkarmış, ben onu dikkatle izlerken çadırı kurmuştu. Sonra ateş yakıp üzerine su koymuş, uykum geliyorsa uyumamı söylemişti. İki ağaç arasına kurduğu hamakta bir süre uyuklamış, az evvel açmıştım gözlerimi.
Ellerimi kaldırıp yüzüme vuran gün ışığına tuttum. Uykulu gözlerle etrafıma baktığımda Zübeyr Anıl menemen için malzeme doğruyordu. Hamakta doğrulup ayaklarımı sarkıttım. Gözlerimi ovup ayaklandım, kendime gelebilmek için gerindim.
"Uyandın sonunda." dedi Zübeyr Anıl bana bakarken. "Uykucu."
"Beni sabahın ayazında kaldırıp yollara düşürmeseydin. Arabada da uyumama izin vermedin zaten." Birkaç savsak adımla ona yanaşıp ağırlığımı üzerine verdim, kollarımı boynuna dolayıp yanağımı ensesine yasladım. "Sıkıldın mı?"