Dokuz

172 16 1
                                    


Nihat İlhan, Kalpte Duran Kalpçe Üzen

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Nihat İlhan, Kalpte Duran Kalpçe Üzen

🌹

Hayatın en cahil öğrencisiydim. İlim deryasında bildiklerim bir damla bile değildi. Lakin iyi bildiğim birkaç şey vardı. Biri sevmek biri terkedilmek. 

Ninem ben küçükken yanından ayırmazdı beni. Gittiği her yere götürürdü, asla ayırmazdı yanından. Haftanın bazı günlerini, bir yere ziyaret için ayırmıştı. Pazartesi mahalledeki yaşlıları ziyaret ederdik. Bazıları çok sevecendi, bazıları çok huysuz. Bana limonlu şeker, patik veya lif verirlerdi. Salı günü beş altı tepsi kek yapardı, çarşamba günü evsizlere, kimsesizlere dağıtırdık. Cuma günleri mezarlıklara giderdik. Küçük bir Kur'an'ı vardı. Bazen bu kadar yaşlı olduğu halde nasıl gördüğünü sorgulardım. Çok sonraları öğrendim. Zaten ezbere biliyormuş hepsini. Cumartesi günü de mahallemizdeki yetimhaneyi ziyaret ederdik. Kardeşim olduğunu söylediği kızların söküklerini diker, oradan buradan kalan kumaşlardan diktiği elbiseleri giydirir, onlara çoraptan bebekler yapardı  

Ninem'i Çarşaflı teyze lakabıyla tanırdı çevremiz. Siyah, solgun bir çarşafı vardı. Dışarı onsuz çıkmazdı. Birde gözlüklerini takınca çok daha sevilesi dururdu .

Bu ziyaretler bana çok şey öğretti. Yaratandan ötürü insan sevmeyi ninemden, kimsesizliği benim gibi yetim ve öksüz olan kızlardan, vefayı kek dağıttığı evsizlerin, sobalı evimize getirdikleri odunlardan, muhabbeti yaşlılarla ettiği güzel sohbetlerden, terk etmeyi mezarlıklardan öğrendim. Ben terk etmemiştim ama terk edildiğimde daha çok yaştaydım. 

Sadece güzel şeyler öğrenmedim büyürken. Kıskançlığı annesi elinden tutan çocuklara çatık kaşlar ve bükük dudaklarla bakan çocukluğumdan, içerlemeyi milletin lafını duyup cevap veren ama içten içe biriktirip kuytularda gizli gizli ağlayan yengemden, lafın altında kalmamayı dayımdan öğrendim. 

Bana çok şey öğretmişti insanlar. Ama ilk kez böyle sevilmeyi öğreniyordum. Bunu öğreten de Zübeyr Anıl'dı. Sözleri beni teskin etmiş, kafamdaki uğultuları dindirmişti. Bir başkasının asla giremeyeceği sınırlara girmiş, beni kendine bir kez daha bağlamıştı. 

Bir parkta oturmuş, aldığımız tatlıları yiyorduk. Birkaç metre ötemizdeki kahveden çay da almıştı bize. Bazen kendi yiyor, bazen de ısırdığı tatlıdan bana uzatıyordu. İtiraz etmek yerine ısırdığı yerden ısırıyordum, tebessüm ediyordu.

"Karşımda çifte kumrular gibi sırnaşmayın," diyen Esma kötü kötü baktı bize. "Anladık seviyorsunuz birbirinizi, ölüyorsunuz aşkınızdan."

"Sus kız," dedi Zübeyr Anıl onun ağzına tatlı tıkarken. Yanakları dolunca çok tatlı geldi gözüme. "Ben sana yengene iyi bak demedim mi? Niye caddenin ortasında bırakıp gidiyorsun?" Ağzı dolu olduğu için konuşamadı bir süre.

"Ya nereden bileyim abi?" Aceleyle çaydan bir yudum aldı, ağzı yanınca ciyakladı acısından. "Of, yaktım kendimi. Neyse. Cadde sakindi vallahi. İki dakika aktara gidip geleyim dedim, dükkana bir girdim ki kıyamet koptu. Sonra döndüm seni gördüm işte."

Gül DevrimiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin