Kendimden Hallice, İlacı Olmayan Ağrı
🌹
Uzun zaman görüşmeyen insanlar birbirlerini tanımazlar. Yaşam yüzlerine çizgiler bırakır. Saçları uzar ya da kısalır, belki aklar düşer. Giyim tarzları değişir. Gülüşleri, ağlayışları hatta bakışları bile farklılaşır. Yerinde duran bir ağaç bile değişirken insan nasıl değişmesindi? Fakat insanları birbirine yabancılaştıran dış görünüş değil, ayrılırken konuşulanlardı. Bir sevgilinin ağzından dökülenler, bir arkadaşın son kelamları, bir akrabanın yıkıcı sözleriydi.
Annemin gittiğini günü anımsıyorum. Yaşım yediydi. Ben, anne ve babam bir apartmanın giriş katında yaşıyorduk. Babam gün boyu çalışıyor, işten sonra arkadaşlarıyla içmeye çıkıyor, eve sarhoş dönüyordu. Annemin ağrına gidiyordu ama korkusundan bir şey diyemiyordu. Ürkek, kendi gölgesinden bile korkan, evden çıkamayan biri haline gelmişti. Çok güzel bir kadındı, babam pencere önündeki kalın perdeyi bile aralamasına izin vermiyordu.
Güzel kadınlar şehirlerde avantajlı olabilir ama küçük yerlerde güzellik başa beladır. Parmağında yüzük de olsa, bir kalede saklanıyor olsan da erkeklerin dilleri/elleri/gözleri çekilmez üzerinden. İlk gençliğinden bu yana rahat vermediklerinden, evliyken de rahat vermemişlerdi. Sağda solda hakkında konuşup babamı delirtiyor, annemin boynuna atıyorlardı. Bir erkeğin başka erkeklerin onun karısından bahsetmesinden, güzelliğini dillerine dolamasından, elde edememenin hicranını içki masalarında atmalarından rahatsız olması normaldi. Normal olmayan annemi kısıtlaması, evinden çıkarmaması, her gün başka bir kafa yarmasıydı.
Bir şekilde sürdü evlilikleri. Dedem çok kez uyardı babamı. İçkiyi bırakmasını, anneme hayatı zehir etmemesini, benim farkıma varmasını istedi. Babam Nuh dedi peygamber demedi. Ben yedi yaşıma bastığımda bir gün yine babam eve sarhoş gelmişti. Bu kez öfkesi daha yakıcıydı. İçtiği yerde bir adam annemin ona mektuplar yazıp sinyal yaktığını söylemiş, bunu duyar duymaz adamın kafasını yarmış, eve gelmişti.
Kavga ettiler. Annem normalde babama karşılık veremezdi. Kafasını kaldırıp bakamazdı bile. O gün iffetsizlikle suçlanınca deliye dönmüştü. Evi birbirine katıp birbirlerine demedik şey bırakmadılar. Ben salondaki masada oturmuş, ninemin getirdiği kurabiyeleri yiyordum o sıra. Çocuk aklı işte, kurabiyeler onların kavgasından daha mühimdi o an.
Babam öfkelendikçe ağzından çıkanların haddi hesabı tutulamayacak hale geldi. En son anneme onu boşadığını söyledi. Daha önce de boşamıştı, annem hamile olunca evlenmişlerdi tekrar. Bu kez geri dönüşü yoktu. Annem şükür namazı kılacağını söyleyince kolundan kavrayıp sokağa atmıştı.
Gidiş o gidiş, annemi bir daha görmemiştim. Geri dönüp beni alır sanmıştım ama dönmemişti. Sonra kendimce şükür namazı kılmasının sebebini benden ve babamdan kurtulduğundan olduğuna yormuştum.
Üç katlı evin bahçesinin önündeki arabadaydık ve cesaretimi toparlamaya çalışıyordum. Herkes buradaydı. Arabalarından tanımıştım. Hem ev kalabalıktı hem de senelerdir görmediğim annemi görecektim. Her an 'Geri dönelim.' diyecek gibiydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Devrimi
Literatura Feminina"Acılarımızda güller açar belki bir gün." "Ya açmazsa?" "Umut etmekten başka çaremiz mi var?" İlk yayınlanma tarihi(11.08.2017) Tekrar yazılma tarihi(06.2023)