1.BÖLÜM

1.2K 301 679
                                    

Bugün her zaman olduğu gibi yine şu meşhur anne terliğinin tadına bakmıştım. Anne terliği klasik Türk annelerinin vazgeçilmezi olduğu gibi aynı zamanda insan vücudunda kolumuzun, bacağımızın, başımızın da vazgeçilmezidir.

İkinci kez son sürat yüzüme doğru yaklaşan otuzsekiz numara ev terliğinin zulmünden kılpayı odama kaçarak kurtarmıştım kendimi.

"Kızım bak valla ölüm sebebim olacaksın benim. Bir kerecik anne sözü dinlesen ölecek misin?" diye söylenmeye başlamıştı bile annem. Artık susturabilene aşk olsun.

"Yok anne daha çok gençsin Allah korusun. Mazallah sana bir şey olursa ben her gün kiminle uğraşıp sinirlerini hoplatırım." diye seslendim annemin olduğu mutfağa doğru.

"Bak hala konuşuyor! Sana son kez söylüyorum. O iş görüşmesine gidilecek. Mahallenin dedikoducu karıları senin için 'işsiz güçsüz, evde kalmış' derlerse acımam seni kel ve göbekli bir adama veririm ona göre."

Annem kendi kendine söylenmeye devam ederken ben çoktan kot rengi tulumumu ve altına beyaz bir t-shirt giymiştim bile. Elimi belime kadar uzanan kıvırcık saçlarıma daldırıp düzeltmeye çalışırken bir yandan da mutfak kapısına varıp başımı anneme uzatmıştım.

"Oh mis gibi işte tam benim kriterlerime uygun bir koca adayı. Bir an önce gelsinler istemeye. Ha bir de o iş görüşmesine giderim ama eğer beğenmezsem ısrar etmek yok ona göre."

"Aman tamam sen yeter ki git görüş. Gerisi Allah kerim."

Annemi de ikna ettiğime göre sadece gidip görüşmek kalmıştı. Zaten beğenmeyeceğim şimdiden belli olduğu için boşuna yorulmaya gerek yoktu. Ama anneme de söz vermiştim bir kere. Geri dönüşü yoktu.

Kapıya geldiğimde son dokunuş olarak kafama kot renginde şapkamı da ters taktım.

Birden kapı yumruklanmaya başlayınca ister istemez irkildim. Sinirle kapıyı açtığımda evimizin küçük haylazı Mıstık karşımdaydı.

"Oğlum yavaş olsana! İstersen eline balyozu al, hiç zorlanmadan daha rahat kırarsın."

"Ya Kiraz bir çekil önümden zaten altıma yapmak üzereyim. Tuvalete yetişmem lazım." deyip ışık hızıyla tuvalete koştu.

Bana da arkasından seslenmek kalmıştı. "Ya anne şu biricik oğluna bir şey söyle. Eşek kadar oldu hala bana abla demiyor. Hep sen şımarttın onu."

Annemin bir şey demesine kalmadan beyaz sporlarımı ayağıma geçirip dışarı çıktım. Sokağa çıktığımda şans eseri futbol topu ayağıma gelmişti. Oyunları yarıda kesilen çocuklar topu atmamı bekliyorlardı. Ama ben şovumu yapmadan bırakmazdım.

Topu iki üç defa ayağımda sektirdikten sonra sert bir tekme attım. Son hareketim topun hızla yanımızdan uzaklaşıp mahallenin en huysuz amcasının balkonuna ışınlanmasına sebep oldu. Aynı zamanda çocukların da kaşlarının çatılmasına neden olmuştu.

"Ya Kiraz Abla! Her seferinde bunu yapıyorsun. Valla bak İhsan amca hiç çekilmiyor. O top o balkondan aşağı sağlam inmiyor be!" diye söylenmeye başladı aralarından biri. Bunun devamı da gelecekti bu yüzden ayaklarım onlardan ters yöne yürümeye başladı.

"Tamam oğlum ya ne ağladın. İstersen bir de fatiha okusaydın da tam olsaydı. Zaten top yamuktu. Yenisini alırsın boşveer..." dedim ve kıvırcık saçlarımı geriye attım.

Bakkalın önünden geçerken dondurma dolabı gözüme pek bir cazip geldi. Kapıdan kafamı uzatıp kasada oturan Hüseyin Amcaya sinsice gülümsedim. Ne diyeceğimi az çok tahmin ettiğinden gülümsedi ve konuştu.

SAKURA ZAMANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin