"Ya anne! Siyah şapkam nerede? Bulamıyorum." diye seslendim bir yandan da dolabımı alt üst ederken. Sabah sabah ortalık savaş alanına dönmüştü bir şapka için.
"Ne bileyim kızım. Nereye koyduysan oradadır." Hah işte geldi yine şu sihirli sözcük. Nerede olduğunu bilsem niye sorayım annecim?
"Uf anne ya bir kere de evet gördüm şurada desen şaşardım zaten." Kendi kendime sessizce söylendim.
"Sus kız! Ne söyleniyorsun orada." Duymuş muydu ya? Vay arkadaş ne kulak varmış.
Odamda bakmadığım delik kalmamıştı. Hiç bir yerde yoktu. Son çare Mıstık'ın odasına bakmak geldi aklıma. Odamdan çıktım ve hemen yan oda olan Mıstık'ın odasına vardım.
Kapıyı açtığımda Mıstık'ı tam karşımda aynaya bakarken buldum. Yalnız o başındaki benim şapkam mıydı? Evet evet oydu. Ben bebeğimi nerede görsem tanırdım.
"Ulen Mıstık sen utanmıyor musun benim koleksiyonumun en nadide parçasını araklamaya ha?" Birden konuştuğum için çocuğun ödü kopmuştu. Üzerine yürürken geri geri adım attı ve eliyle dur işareti yaptı.
"Ya Abla bir dur! Hemen taarruza geçiyorsun. Geçenlerde izlediğim belgeseldeki o ismini unuttuğum yırtıcı hayvan gibi gelme üstüme. Valla korkmaya başladım."
"Sus lan bacaksız. Sen bilmiyor musun benim şapkalarımın dokunulmazlığı olduğunu? Bir de kafasına takmış şuna bak. Iyy tipsiz!" Daha düne kadar bana ismimle seslenen çocuğa bak sen. Nasıl da kapana kısılınca 'Abla' demişti.
"Cidden kötü mü olmuş?" dedi aynaya tekrar bakarak. "Şimdi Elif beni beğenmez mi?" Bir dakika o Elif mi demişti?
"Ne dedin sen?" dedim yüzüme sinsi bir gülümseme yayılırken. O da ne dediğini daha yeni farkedince suratı birden far görmüş tavşan gibi oldu.
"N-ne dedim ki ben? Yoo bir şey demedim. Sen yanlış duydun." Hemen nasıl da kıvırmaya çalıştı. Ama Kiraz bunu yer miydi? Yemezdi. Bak sen bizim Mıstık'a.
"Yoo lafı çevirme öyle dansöz gibi. Ben duydum duyacağımı. Sen yoksa bizim mahalledeki Elif'i mi seviy-" daha lafımı tamamlayamadan beni bir gülme tuttu.
"Hayır ya yok öyle bir şey. Gülme!"
"Ahahahh.." Gülmemin arasından zoraki konuşmaya çalıştım. "Ulen sizin yaşınız kaç başınız kaç? Büyüyün de gelin karşıma." dedim yine kendimi tutamayıp gülerken.
Mıstık karşımda utançtan kıpkırmızı olurken benim aklıma çok sinsi bir fikir geldi.
"Aannee! Mıstık var ya Mıstık-" Ne olduğunu anlayamadan kendimi sırt üstü yerde buldum. Mıstık iki eliyle ağzımı kapamış ayı gibi üstüme çullanmıştı. Ağzımdan boğuk boğuk kelimeler çıkarken bir yandan da elimle Mıstık'ı ittiriyordum.
"N'oluyor burada bakim!" Sesin geldiği yöne Mıstık'la aynı anda kafamızı çevirmiştik. Annem başaşağı bir şekilde elinde mutfak beziyle duruyordu. Ah pardon ben ters uzandığım için öyle görüyordum.
"Yok anne bir şey yok! Ablamla şakalaşıyorduk sadece." dedi Mıstık benden önce konuşup zoraki sırıtarak. Ama yüzünün kızarıklığı ne yazık ki onu ele veriyordu.
"Anne var ya Mıstık birini seviy-" Tam devamını getirecekken Mıstık yine ağzımı kapamıştı.
"Ha onu mu diyorsun ablacım?" dedi Mıstık bütün yapmacıklığıyla. "Evet annecim doğrudur ben az önce Ablamı ne kadar çok sevdiğimi söylüyordum."
"Sen?" dedi annem Mıstık'a inanmaz bakışlar yollarken. Tam o sırada yine Mıstık'ın elinden kurtuldum ve ağzımı araladım.
"Hayır anne hayır bizim mahalle-" Yine konuşamamıştım maalesef.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKURA ZAMANI
Ficção AdolescenteKim bilebilirdi ki bu inatlaşma ile başlayan komedinin sonunda , onların kalplerinin birbirine kenetleneceğini. Bu hikaye sizi bilinen tüm klişe hikayelerden uzaklaştırıp, kendinizi sımsıcak mahalle ortamında bulacağınız bir aşk hikayesidir. 'Sakur...