İyi okumalar :)
Bir araba yaklaşık iki metre ilerimizde durmuştu. Gelenler Evren ve Selin değillerdi. Bunu biliyordum işte. Siyah jeepin içinde siyah saçlı bir adam vardı, bugün gördüğüm diğer adamlardan daha genç durduğunu söyleyebilirdim. Yirmili yaşlarının sonunda olmalıydı. Gözlerini dikmiş İlayda ve bana bakıyordu.
İlayda ise yerde gözlerini sabit bir yere dikmiş, hiçbir şey yapmadan öylece oturuyordu. İlk defa onu bu kadar kendini kaptırmış ve perişan görüyordum. O hep süslü kıyafetleriyle sinir bozan, üstünlük sağlamaya çalışan bir kızdı. Ama şuan gördüğüm kişi sanki bambaşka biriydi. Üzerine kürk gibi giydiği adını bilmediğim şey ıslanmış ağırlaşmıştı, saçları birbirine girmiş hiç olmadığı kadar kabartmıştı, gözlerinin altında koyu halkalar vardı. O her zaman bakımlı, kırmızı tırnakları asfalt yolu eşeliyordu. Üzerinde tuhaf bir dinginlik, tersi şekilde bir delilik vardı. Her an patlayabilecek bir volkan gibiydi. Adam en sonunda arabadan çıkmaya karar verdi. Eli emniyet kemerinde değdiğinde, İlayda'nın omzuna dokundum.
"İlayda, hemen kalkmalısın." Adam arabanın kapısını açıp, indi. İlayda kımıldamadan oturmaya devam ediyordu. Bu işin sonu iyi değildi işte. Umutsuzca etrafa bakındım, gelen giden kimse yoktu.
"Ben sadece İlayda'yı bekliyordum. Sen kimsin?" Siyaha yakın koyu gözleri ikimiz arasında dolaştı. Siyah kumaş pantolonun ceplerine elini sokarak, rahat bir tavırla bizi süzüyordu. İlayda sesini çıkarmayınca ben de sustum. Zaten ne diyebilirdim ki. Bir taraftan İlayda'yı kalmaya zorlarken diğer taraftan da göz ucuyla adama bakıyordum.
Issız bir yolun ortasında iki kızdık. İlayda bilincini yitirmiş gibiydi, gözleri açıktı ama sesini çıkarmıyordu. O adamla bir yolun ortasında tek başımızaydık. Bir şey yaparsa ne yaparım diye düşündüm. Göz yaşartıcı sprey bile yoktu yanımda, İlayda'yı ve kendimi nasıl koruyacak, nasıl savunacaktım?
"Sonunda aklını yitirdi herhalde, yazık." İlayda ile uğraşmayı bırakıp adama döndüm. Ne yaparsam yapayım, kalkmayacaktı.
"Bu kadar yeter! Raporu verin anlaştığımız gibi." Bunu gerçekten yapmış olamazsın, olmamalısın.
"Ne anlaşması, ne diyorsun sen?" Dudağının kenarıyla gülümsedi.
"Tanışmadık, Emre." Elini bana doğru uzattı. Gerçekten mi? Burada hiçbir şey olmuyormuş gibi normalmiş gibi bir de tanışacak mıydık? Elini görmezden geldim. İsmimi bilmesine gerek yoktu.
"Burada bizden alabileceğin hiçbir şey yok. Bir yanlış anlaşılma olmuş." Kaşları şaşkınlıkla havaya kalkarken, elini geri çekti.
"Bir yanlışlık yok. İlayda." Eliyle yer de oturan İlayda'yı gösterdi. "Bana raporu getireceğini söyledi. Bahsetmediği tek şey sendin."
Derin bir nefes aldım. Bu işi toparlayabilirdim. "Neyden bahsettiğini gerçekten anlamıyorum, rapor falan yok biz de." Sanki onun burada olması umurumda değilmiş gibi İlayda'ya dönüp kolundan tuttum. Bir iki uğraşmama kalmadan zorla kaldırdım. Ayakta denge de bile duramıyordu, omzundan destek alıp kolunu omzuma doladım. Bu sayede ağırlığının bir kısmı sırtıma binmişti, en azından yürüyebiliyordu böyle.
Son bir kez geriye dönüp bizi dikkatle inceleyen adama baktım. Kaşları hafif çatılmıştı sanırım bu olayla bir ilgim olup olmadığını çözmeye çalışıyordu. Onu görmezden gelip yürümeye devam ettim. Ondan ne kadar uzakta olursak o kadar iyiydi. Adam arkamızda kalırken ters yöne doğru yürümeye devam ettim ancak sırtımda İlayda varken pek de kolay olmuyordu.
"O zaman burada ne işin var?" Ah! Sadece sorgulamadan arkanı dönüp gitsen olmaz mıydı gerçekten? Arkama bakmadım bile. "Bu seni hiç ilgilendirmez." Bir iki adım sonra kolumda güçlü bir el hissettim. Kendine doğru çekip, ona bakmamı sağladı. İri elleriyle kolumu sımsıkı tutuyordu, kurtulamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüya Kapanı
Teen FictionDünya, rüya içinde rüyadır. Ay gökyüzün de yükseliyordu. Gecenin ilerleyen saatlerin de gökyüzü berrak bir hal almıştı. Ağaçlarla kaplı korunun içerisinde ansızın iki çift ayak sesi duyuldu. Ağaçların gölgeleri ay ışığında ormanın koruyucuları gibi...