12.Bölüm: Yıldızların Altında

113 58 38
                                    

 Merhaba, İyi okumalar. Size bir iki duyurum olacak. Yeni bir kitap yazıyorum. Yeni bölüm ile beraber ilk bölümünü yayınlayacağım. Adı: Nilüfer. 10 Bölümlük kısa bir kitap olacak.  Uzun zamandır yazmayı istediğim bir konu olan polisiyeye geçiş yapıyorum. Sizden ricam yanım da olun, takipte kalın. Profilimden kitaba ulaşabilirsiniz.

Rüya Kapanı için konuşacak olursam güzel yorumlar alıyorum ve bu beni çok mutlu ediyor. Bunun için ayrıca teşekkür ediyorum. Rüya Kapanı için düşündüğüm bölüm sayısı aşağı yukarı 20-25 bölüm olacak. Upuzun bölümler yazıp sizi daraltmak istemiyorum. Kendinize iyi bakın :)

"O zaman benimle gel."

  Nereye dememe bile fırsat tanımadan, elimden tutup çekiştirmeye başladı. Elinin elimi tutması şuan da takılmamam gereken bir durumken, gözlerimi tutuşmuş ellerimizden alamıyordum. Bana ne oluyordu Allah aşkına?

"Nereye gidiyoruz, çok zamanım yok." Sadece bir süreye kadar evdekileri idare edebilirdim. Şuan yeni bir sinir nöbeti geçirebilecek durumda değildim. Adımları durdu, bir saniye sonra bana döndü. Gözleri bugün yaptıklarını, öfkesini unutturur gibi eski doğallığıyla parlıyordu. 

"Bana sadece bir saat ver, sadece güven olur mu?" Akşamın ışığıyla koyuya dönen kahve gözlerine bakıp da nasıl hayır diyebilirdim ki? Uysallıkla kafamı salladım. Onun iyi biri olduğunu biliyordum, her şeyden önce onu tanıyordum. İtiraz etmediğimi görünce gözleri kısılarak gülümsedi, derin bir nefes alıp gülümsemeye çalıştım. İçim de garip bir hareketlenme oluyordu. Sanki o gülümseyince nefes almamı sağlayan her şey anlamını yitirip işlevsiz kalıyordu. Zihnim ellerime ve ayaklarıma komut vermeyi bırakıyor, kontrolümü kaybediyordum. Çok fazla uzatmadan arkasını dönüp, yürümeye devam etti. Ben de eli elim de yürümeye devam ettim.

"Emin ol pişman olmayacaksın." Ah Yiğit! Keşke beni görebilseydin. Hayatta tek bir pişmanlığım bile yokken senin yanın da olmak bana pişmanlık değil bir hediyeydi. 

Işıkların aydınlattığı caddeden el ele yürüdük. Cadde kalabalıktı ama kimse kimsenin umurunda değildi. İnsanlar yanlarından geçen insanları fark etmeksizin yürüyüp gidiyor, sadece kendi işlerine bakıyorlardı. Kimse bizim farkımız da değildi. Hiç kimse onun benim elimi tuttuğunu ve kalbimin nasıl attığını görmüyor, duymuyordu.

Cadde boyu yürüdük, zaten ne zaman dışarı çıksam bu caddeden geçerdim. Küçük bir şehirdi burası. Kalabalığın içinden sıyrılıp ağaçların  arasında bir banka geldik. Bank caddenin en dip tarafında iki büyük çınar ağacının arasındaydı. Tam tepemizde bir sokak lambası duruyor, birbirimizi görmemizi sağlıyordu. Cadde de insanlar yürümeye devam ediyordu. Önümüz de bir boşluk bankın hemen önün de duruyorduk.

Yiğit etrafa bakınıyor, sanki birini arıyordu. Ben ise etrafa boş boş bakıp acaba burada ne yapacağız diye düşünüyordum. Beni niye getirdi ki buraya? Tam ağzım açıp burada ne yapıyoruz diye soracakken yanımıza biri geldi.  Yirmili yaşlar da olduğunu düşündüğüm kirli sakallı kahverengi saçlı, uzun boylu biriydi. Sırtında bir gitar çantası taşıyordu. 

"Nerede kaldın be oğlum?" Gelen çocuk sırtında ki gitar çantasını Yiğit'e uzattı. "Patron daha yeni saldı, ne yapayım?" Onlar kendi araların da dostça konuşurken gözler bana döndü.

"Tanıştırayım, Alya"  Çocuk gülümseyerek elini uzattı. " Mert ben de, memnun oldum."  Gülümsedim. "Memnun oldum." Burada ne yapacağımızı anlamayarak şaşkın şaşkın etrafa bakındım. Ne yapacağız ki?

"Başlayalım o zaman." Ben ona anlamayarak bakarken o banka oturup gitarı çantasından çıkartıp, dizine koydu. Hadi canım gitar mı çalacaktı? Güzel sanatlar da okuduğunu biliyordum ama alanı resim öğretmenliği diye biliyordum. Ne kadar yetenekliymiş aslında.

Rüya KapanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin