6. Mektup (Ezgi)

138 41 32
                                    

Henüz 23 yaşındaydı. Kıvırcık saçları kızıla çalıyordu. Öbek öbek yüzüne düşerdi bazen. Tutup da geriye atmak isterdim. Yapamazdım. Öylece tatlı bir hayale kapılırdım. Sonra sert bir hareketle kendi atardı geriye. Aynı anda bembeyaz iri dişleriyle gülümserdi. Dudakları inceydi; birazcık gülümsedi mi hemencecik ortaya çıkardı dişleri.

Sevgilim dediğime bakmayın. O bunu bilmiyordu. Neden söylememiştim bilmiyorum. Son ana dek onu kaybetmek korkusu diye avutmuştum kendimi. Ancak onu kaybederken dahi söyleyememiştim işte. Aslında sadece bir korkaktım. Ağaç kovuğuna saklanmış bir korkak...

Aqrabuamelular yıl boyu yaptıkları krematoryumları biz insanlar için kullanmaya başlamışlardı. Bunu kimse beklemiyordu. Bir gün herkesin duyduğu bir gürültü, bizleri dehşete düşürdü: " İnsanlar! Biz, dostlarınız aqrabuamelular. Artık ölmeniz gerekiyor. Hükmedenler bizleriz. Daha fazla kirletmenize izin vermeyeceğiz! Sizleri krematoryumlarda yakacağız!"

İlk günler insanlar en büyük acılarını yaşadılar. Acı çığlıkları her yerden duymak mümkündü. Bu çığlıklar bir an olsun susmak bilmiyordu. Sonrasında, insanlar kitle kitle yanmaya yürüdüler. Ölümden korkmayan bir topluma dönüşmüşlerdi. Çok daha kötüsünü yaşamak istemiyorlardı. Oysa mücadele etmeyi çok az denediler. Çabuk boyun eğdiler. Beklenmeyen bu olay karşısında herkes tek başınaydı. Hiç bir güç oluşturamadık. Bugün kaçımız kaldık bilmiyorum. Bu ağaç kovuğunda bir umut bekliyorum. En büyük umudum ise sizsiniz. Aqrabuameluları beslemeyin!

Ezgi'yi kurtarmak istedim. Onu alıp Aqumar'ı bulacaktık. Ona güveniyorduk. Bizi bağışlayacaktı belki de.

Onunla şu an bulunduğum yerde buluşacaktık. En uygun zaman, güneşin doğduğu andı. Bu sırada güneşe karşı bir ritüele girişirlerdi.

Tüm gece uykusuz kalmıştım. Umutla beklemiştim sabahı. Ezgi'yle birlikte olma hayali, ölüm korkusunu bastırmıştı. O korkuyu en ufak hissetmiyordum artık.

İlk ışık doğmadan sokağa atmıştım kendimi. Neredeyse her yerdeydiler. Kalp atışlarını bile duyacaklarından korkuyordum. Koşarak geçiyordum sokakları. Kısa sürede burdaydım.

Mutluluktan kan akışım hızlanmış, kanın, damarlarımda sımsıcak dolaştığını hissedebiliyordum. Artık kararlıydım, Ezgi gelir gelmez dudaklarından öpecektim. Ona ne kadar aşık olduğumu düşündüm. İşte gelmek üzereydi. Kavuşacaktım. Onun da beni sevdiğini düşündüm. Belli etmişti bence. Buna inanıyordum. O da durmayacak öpecekti beni.

Uzun bir çığlıkla bölünmüştü hayallerim. Hala susmamış gibi... beynimin bir yerinde yankısını hala hissediyorum.

O çığlık, duyduklarım arasında en acısıydı. Kafamı kovuktan korkarak uzattığımda, bana bakıyordu Ezgi. Çaresizdi. Yardım istiyordu benden. Son anına dek o ümitle baktı bana.

Saçları iyice kızıla dönmüştü artık. İyice güzelleşmişti. Boş bakışlarla bakıyordum ona. Sevdiğimi söyleyemedim.

Korktum! Bir kovuktan öylece baktım.

KREMATORYUMDAN MEKTUPLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin