Ölüm, birçok kişinin korktuğu bazı kişilerin ise kurtarıcı meleğidir. Neden insan ölümden korkar? Mesela ben ölünce diğer dünyada çok mutlu olacağımı düşünüyorum. Neden mi?
Çünkü bu dünyaya kötü insanlar dolmaya başladı. Bu güzel dünyayı iğrenç bir yaşam alanına çevirdiler. İyi insanlar gittikçe tükendiği ve yerlerini kötü insanların aldığı bu dünyada yaşam hevesim kalmadığı için ben bu dünyadan göçüp gitmek istiyorum. Başka bir dünyada iyi insanlarla yaşamak istiyorum. Zulmün, kötülüklerin, adaletsizliğin olmadığı bir dünya!
Düşünsenize hiçbir kötülük yok. İyilik yardımseverlik ve adalet var. Kimse birbirine yalan söylemeyip öyle konuşuyorlar. Ölüm ansızın kapımı çaldığında gülerek gideceğim diğer tarafa.
Düşüncelerimden sıyıran şey bir öksürük sesiydi. Genel Prehistorya hocamız başımda dikiliyordu. Dong Hyun Genel Prehistorya hocamızdı. Biraz tombul ve koca bir göbeği vardı. Gözleri kahverengiydi. Saçlarına aklar düşmüş durumdaydı. Ne zorluklar çektiği yüzündeki kırışıklıkların belliydi. Boyu kısaydı. Ama böyle olması onu çok tatlı yapıyordu. Yaşı 40-45 civarı vardı. Tatlı olması kadar keşke biraz eli bol olsaydı. Beni bu dersten geçirmiyordu. Sadece 2 puan lazımdı geçmeme.
Ama vermiyordu işte. İnadı tuttumu iyi tutardı. Onun için öğrenciler bu hocayla iyi geçinirlerdi. Aralarında bir tek ben iyi anlaşamazdım. Şimdi de başımda dikilmiş. "Soruma niye cevap vermiyorsun" diyip duruyordu.
~Efendim hocam. Dalmışım sizi duymamışım. Sorunuzu tekrar sorar mısınız? Demiştim. "Hayır. Jungkook soramam. İki saattir bininci defa tekrarlayıp 500 defa isminle seslendim. Ama cevap veren yok. Birde neden beni dersten geçirimiyorsunuz? Diyip soruyorsun. Sen beni dinlemezsem ben seni niye geçireyim." demişti.
Hocanın sesi sona doğru yükselmişti. Baba bağırmıştı. O tam bağırdığı anda gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Sona doğru bağırmaya başlayınca hıçkırıklara ağlamama eşlik etti. Hoca sinirli bir şrkilde yanimdan ayrılıp masasına oturup"Dersimiz bitmiştir. Dağılın "diye bağırmıştı. Herkes yerinden kalkıp kapıya doğru gidiyorlardı.
Tabii iğneleyici laflarını unutmuyorlardı. Kapının yanında oturduğum için her çıkan bir laf söyleyip öyle çıkıyordu.
~" Şuna bak psikolojisi bozuk salak"
~"Her şeye ağlıyor gerizekalı"
~"Senin yüzünden dersimiz gitti aptal"
~"Senin gibi bir delinin ne işi var ki burada"
~"Deli hastanesine gitsene sen"
~"Bir deliyle niye aynı sınıftayız ki"Artık alışmıştım bu sözlere. Sevmiyorlardı beni anlıyordum. Ama niye bu kadar gözüme sokuyorlardı ki beni sevmediklerini. Biliyorum psikolojim bozuk herşey durup dururken ağlayabiliyorum. Biliyorum durup dururken gülmeye başlıyabiliyorum.
Biraz daha sakinleştikten sonra eşyalarımı toplayıp yerimden kalktım. Ceketinin kapüşonunu kafama geçirip kütüphaneye doğru gitmeye başladım. Yazın ortasında ceket giyiyordum. Bu yüzden herkes bana "öküzün trene baktığı gibi" bakıyorlardı.
Ne yani hiç mi görmemişlerdi. Ceket giyen birini ya da yazın ortasında ceket giyen birini. Anlayın işte sizde uzak durmak, o karaktersiz yüzlerinizi görmek, o yalan kokan konuşmalarınızı duymak ve görmemek için ceketimi size karşı kalkan yapıyorum. Sadece sizden uzak durmak için.
Kafam yere eğik bir şekilde okulun arkasındaki kütüphaneye doğru gitmeye devam ettim. Çok geçmeden kütüphanenin kapısının önüne gelmiştim. Kapıyı sessizce açıp içeriye girdim. Girdiğim anda o koku direk burnuma doldu. Kitapların kendisine has kokusu. Hiçbir şeye değişemeyeceğim bir kokuydu bu. Tek huzur yerim buraydı. Sadece burada huzur içinde kalabiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wonderland - Taekook-
Fantasy~Boyutlar arası bir aşk~ Mezardan çıkan elle korkmuştu. Hatta korkudan oturduğu mezar taşından yere düşmüştü. Ama mezardan çıkan kişinin sevgilisi olunca korkusu şaşkınlığa dönmüştü.