Birçok insan gerçek yaşamlarında bir maskenin altında yaşarlar. İç dünyalarında olup biteni görmekten korkarlar çünkü kimsenin dostu olduğuna inanmazlar. Güvenmeyi bilmediklerinden başkalarına karşı kendilerini kalın bir duvarla çevirirler.
Başlardı kelimeler insanların ne kadar güvensiz olduğunu anlatmak için. Benim ne kadar çok arkadaşım olmasada - hatta hiç olmasa da - anlardım insanların ne kadar güvensiz biri olduklarını. Yüzlerine bakınca ne kadar saklamaya çalışsalar biraz daha dikkatli bakınca altında yatan o şeytanla göz göze gelebilirdiniz.
Jin ve Namjoon babamı görünce onların ne kadar iğrenç olduklarını düşünmüştüm. Onların aynı cinsle birlikte olduğunu görünce yanımda oturan Hoseok 'un gözlerini kapatıp kulağına "Sakın onlara özenme. Onlar dünyanın en iğrenç yaratıkları" demiştim. Ama bu söylediklerime her zaman pişmanlık duymuştum. Çünkü aşkın önüne kimse geçemezdi. Eros oklarıyla kimi vurduysa birbirine aşık oluyordu. Onlarda Eros' un oklarına maruz kalmıştı.
Jin ve Namjoon babam bizi yetimhaneden evlat edindikleri zaman yetimhaneyi birbirine katmıştım. "İki tane babam olsun. İstemiyorum." diye bağırmıştım. Jin ve Namjoon babam öyle bağırdığını duyunca çok üzülmüşlerdi. Ama asla bu üzüntüyü bize yansıtmamışlardı. 15 yaşıma girdiğim zaman o yaptıklarımdan dolayı gidip onlardan özür dilemiştim. Ve onlara harçlıklarımı biriktirip aldığım boya ve tuvalle resimlerini yapıp onlara vermiştim. Jin babam o gün bana çok kızmıştı. Çünkü benim küçük bir çocuk olduğumu ve her çocuğun böyle tepki vereceğini söylemişti. Ona sarılıp defalarca özür dilemiştim. Ama iyi ki orada ben ve Hoseok 'u orada evlat edinmişler.
Yanımdaki oturan kişiye ailemi anlatıyordum. Ve o da beni dikkatli bir şekilde dinliyordu. Karıncaları öldürdüğüm zaman olduğum yerde durup "Ben Katilim" diye bağırmıştım. Ve yanımdan geçen bütün insanlar korkutucu bşr şekilde bakıp uzaklaşıyordu. Ama şimdi yanımda oturan çocuk yanıma koşarak gelip beni kaldırıma oturtarak yanında getirdiği sudan içirmeye çalışmıştı. Daha sonra benle konuşmaya çalışmıştı.
Ama ben öldürdüğüm karıncalar yüzünden vicdan azabı çekiyordum. Ve kafamı eğerek onların nasıl can çekiştiklerini izliyordum. Yanımdaki çocuk baktığım yere bakarak "Karıncalar yüzünden mi? Katil olduğunu düşünüyorsun." diye sormuştu. Kafamı kaldırmadan onu onaylanmıştım. Çocuk oturduğumuz kaldırımdan ayağa kalkarak herkesin katil olduğumu düşündüğün için polisi aramaya çalışan insanlara dönüp "Lütfen herkes dağılsın. Sadece yanlış anlaşılma." demişti.
Aralarda konuşmaya atılan biri "Nasıl bir yanlış anlaşılma. Adam resmen katilim diye bağırdı." Kafamı yerden kaldırıp çocuğa baktım. O da dönüp bakmıştı. "İnsanlar her zaman masum olmak isterler değil mi? Yaptıklarının hiç birinin bir cezası olmayıp öyle yaşamayı isterler. İnsanlar ne kadar ben masumum dese de. İllaki yaptıkları küçük hatalardan dolayı masumluğunu yitirmişlerdir. İnsanlar yaptıkları hatayı kabul ettikleri zaman en cesur kişi olurlar. Mesela katiller öldürdüğü insanları neden hep saklamaya çalışırlar hiç düşündünüz mü? Çünkü çok korkaklar. Ama şu arkamda gördüğünüz çocuk var ya. İşte dünyadaki en cesur ve masum kişi. Çünkü öldürdüğü karıncalar için vicdan azabı çekiyor. Aranızdan hiç birileri çıkıp öldürdüğü küçük hayvan veya büyük hayvanlar için vicdan azabı çekmedi. Ya da çıkıp ben katilim diye bağırdı mı? Hayır bunu hiç biriniz yapmadı. Ben de yapmadım. Çünkü onun kadar cesur değiliz. Şimdi telefonlarınızı cebinize koyup yaptığınız her iş neyse ona devam edin. Anlayışınız içn teşekkürler. "
Demiş ve insanların önünde eğilerek selam vermişti. Benim de ne zaman gözlerimden aktığını bilmediğim gözyaşlarımı silerek ayağa kalktım ve insanlara özür dileyerek önlerinde eğilmiştim. Bir insandan çıkan alkış herkese sıçramıştı. Ve kocaman bir alkış tufanı kopmuştu. O güzel sözleri söyleyen çocuk yanıma gelip beni bir kafeye sokmuştu. Galiba burada çalışıyordu. Çünkü diğer garsonlar gibi beyaz lacoste bir tişört, siyah kumaş pantolon ve bir önlük vardı üstünde. Cafedeki en köşede olan masaya götürüp beni oturtmuştu. Yanıma da kendi oturmuştu. Etrafa gözlerimi çevirip bakmıştım. Küçük şirin bir kafeydi. Duvarları camla kaplıydı. Bu da dışarıdaki yapan yağmuru gösteriyordu. Evet biz buraya girmeden önce yağmur bastırmıştı. Kafenin içi cıvıl cıvıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wonderland - Taekook-
Fantasy~Boyutlar arası bir aşk~ Mezardan çıkan elle korkmuştu. Hatta korkudan oturduğu mezar taşından yere düşmüştü. Ama mezardan çıkan kişinin sevgilisi olunca korkusu şaşkınlığa dönmüştü.