İnsanın kendinden korktuğu anlar nadirdir değil mi? Benim kendimden korktuğum an Jungkook'un benden gittiği andı ya da Jeongguk mu demeliydim. Tam emin değildim. Çünkü ben kimle konuşup kimle seviştiğimi bile bilemiyordum.
Kendimden korkuyordum. Yapacaklarımdan ve yaptıklarımdan. Evet yaptıklarımdan. Jungkook 'un defnedildiği gün, ben de ona bir kurban hediye etmiştim. Sınıf arkadaşlarından birini öldürmüştüm. Umrumda mıydı? Hayır. Hani derler ya, sikim de bile değil. Benim oraya bile yaklaştırmama gerek yoktu. Çünkü umrumda değildi işte.
İkinci kurbanımı da bugün vermiştim. Yine sınıftan bir öğrenciydi. Onlar benim sevgilimin kalbini kırıyorlarsa ben de onların kalplerini parça pinçik ederdim. Jungkook 'un mezarına bile gitmemiştim. Nerede olduğunu bile bilmiyordum. Neydim ben şimdi!? Bir katil mi? Hayır şu kelime benim sıfatıma uyuyordu sadece: Sevgilisinin intikamı.
Ama sanki her akşam Jungkook' un sesini duyuyordum. Sanki bana yapma diye sesleniyordu. İstemiyordu intikam falan, ama ben duramıyordum. Seri katilleri şimdi anlıyordum. Birilerini öldürmek sanki en sevdiğin yiyeceği yemek gibiydi. Ben de bunu yapıyordum. Ben sevdiğim şeyi yapıyordum.
Ama bir tarafım çok pişmandı beni ne kadar durdurmak istese de olmuyordu. Ben kendimi durduramıyordum. Şimdi de Jungkook en sevmediği öğretmenini öldürmek için yola çıkmıştım. Nedenini bilmiyordum. Sadece Jungkook bu dersi sevmediği için öğretmenini öldürmek istiyordum. Adam ailesiyle bir restuarantta yemek yiyordu. 4 kişiydiler. Anne, baba, bir kız ve bir erkek çocuğu. Ne kadar güzel bir tablo değil mi? Ama şimdi bu tablo küçük bir patlama ile son bulacaktı. Hemde anında. 3! 2! 1! Ve puf.
Ben küçük bir patlama mı demiştim. Bütün restuarant havaya uçmuştu. Güzel bir görüntüydü. Ama burdan gitmeliydim. Diğer aile fertleri için pişman mıydım?Belki çocuklar için ama o kadar da fazla pişman değildim. Kendimden korkuyordum.
Ama asla umurumda olacağını düşünmüyordum. Ben sevdiğim yemeğimi yiyordum sadece. Ağzımda ufak bir mırıldanma vardı. Bilmediğim ama bir yerden duyduğuma emin olduğum bir şarkı vardı. Kafam yerde eve mi gitmeliydim yoksa sevdiğim yemeği mi yemeliydim?
Sevdiğim yemeği yemeliydim. Bunun için ilk eve uğrayıp üstümü değiştirmem gerekiyordu. Hızlı adımlarla eve ulaşıp kapıyı çaldım. Ambulans, itfaiye ve polis arabalarının siren sesleri buraya kadar geliyordu. Restuarant eve yakın olduğu için gayet net duyuluyordu.
Kapıyı uykulu olan Yoongi babam açmıştı. "Taehyung ne oluyor aşağı mahallede." sorduğu soruyla yüzümde küçük bir sırıtma oldu. "Bir insan kül oluyor baba sadece." deyip içeri geçmiştim. Shadow ve Yeontan salonda oyun oynuyorlardı.
Oyalanmamam gerekiyordu. Üstümdeki kıyafetleri hızlıca çıkarıp duş almak için banyoya girdim. Hızlı bir duşun ardından dolabıma gidip siyah kareli gömlek, siyah pantolon ve siyah rugan ayakkabılarımı çıkarıp hızlıca giymiştim.
Kafamı yatağın üstünde, ikimizin olduğu, Jungkook'un çizdiği resme gitmişti. Elimi ani bir istekle boynumda kiraz ve Lotus çiçeklerinin olduğu dövmeyi okşamıştım. Jungkook defnedildiği zaman yaptırmıştım. Sırt çantama bir kaç parça kıyafet katıp omzuma attım.
Mutfakta olan Jimin babamun yanına gidip arkasından sarıldım. "Baba başıma ne gelirse gelsin ya da ben kötü biri olsa bile sevmeye devam eder misin?" Kalçamı tezgaha dayayıp Jimin babama bakmaya başladım. "Katillerin bile bir sebebi var öldürmek için. Ama kurtulmak için bir sebep sunsalar bile, bu sebep ne olursa olsun en sonunda gidecekleri yer aynı. Cezadan kurtulma gibi bir şansları yok. Sadece kendine dikkat et V." Babam omzumu pat patlayıp yanımdan ayrılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wonderland - Taekook-
Fantasy~Boyutlar arası bir aşk~ Mezardan çıkan elle korkmuştu. Hatta korkudan oturduğu mezar taşından yere düşmüştü. Ama mezardan çıkan kişinin sevgilisi olunca korkusu şaşkınlığa dönmüştü.