2.Bölüm

262 22 40
                                    

Toprağın altını hiç merak ettiniz mi? Ya da ölümün nasıl birşey olduğunu. Benim en büyük merak alanlarından birisi toprağın altı. Düşünsenize yağmur yağınca o hafiften aldığımız kokuyu toprağın altında istemediğimiz kadar koklayacağız. O değmek istemediğimiz, hatta görmeye  tahammül edemediğimiz yılanlar, böcekler ve solucanlara dokunacağız. Tiksineceğiz. Ama girmiştik bir kere toprağın altına çıkışını olmadığını bile bile...

Kapıdan gelen tıklanma sesiyle uykunun güzel kollarından yavaşça kalktım.

~Hyung! Hyung! Kalk artık okula geç kalıyoruz.

Ayaklarımı yataktan aşağı sarkıtarak yavaşça kapıya doğru yürüdüm. Dün eve gelir gelmez odama kapanıp biraz içimi dökmüştüm. Daha sonra uyuyakalmıştım. Onun için dünkü kıyafetlerim hala üstümdeydi. Kapının kilidini açarak yavaşça kolunu aşağı indirdim. Beni bir çift göz karşıladı.

"Hmm. N'oldu Hoseok niye uyandırdın beni." dedim. Ağzımı açabildiğin kadar açarak. "Hyung okula geç kalıyoruz. O yüzden." Dediği cümleyle ağzımı kapatıp"Nee. Niye beni daha önce haber vermiyorsun." Hoseok yüzündeki bıkmış bir ifade ile" Hyung yarım saattir burada dil döküyorum. Ne haber vermesinden bahsediyorsun. Hem sen niye kapıyı kilitliyor ki! "Kaşlarımı çatarak" Ne yapacaksın kapı kilitlememi. Hem çekil bakayım önümden açım ben." Hoseok'u kolundan tutup kenara ittirdim." Yolda giderken yersin okula geç kalıyoruz diyorum. " İnsanın kardeşinin olması ne zormuş. Arkamı dönerek tekrar odama yol aldım." Off. Tamam be. Çekil. "

Hoseok 'u önümden çekerek odama girip kapıyı kapattım. Ilık bir duşun iyi geleceğini düşünerek kıyafetlerimi çıkartıp hızlıca banyoya girdim. Banyoda 2 saat kadar kalan bir erkeğin biriydim. Ama acele çıkmamız gerektiği için hızlıca duşumu alıp çıktım. Havlumun altından iç çamaşırımı giyip dolabımın önüne geçip siyah dizleri yırtık kot pantolon ve siyah düz bir tişört çıkardım. Belime bağlamak için de - aslında dış dünyadan bağlantımı kopması amacıyla - siyah-kırmızı kareli gömleğimi aldım. Dolabın alt kısmından siyah postallarımı çıkartıp yatağın kenarına koydum. Üzerimdeki havluyu çıkartıp hızlıca pantolon ve tişörtümü giydim.

Saçlarımı kurutmak pek benim işim olmadığı için dokunmadım bile. Nasıl olsa kuruyunca dalgalı olacaktı. Yaz ayında postal giymemi biraz saçma bulacaklardı. Ama ben onlara değil onlar bana özensin.

Odamın kapısını açıp salona doğru yöneldim. Salondaki saate baktığımda daha saatin 7 olması okula gitmeme 2 saatin olması biraz şok olmamı sağlamıştı. Salonun ortasında "Hoseok" diye bağırarak odasına gittim. Odası benim odamın hemen yanıydı. Odalarımız benzerdi sadece onun odası siyah, gri ve beyazla boyanmıştı. Hoseok ne kadar dıştan sevimli görüksede içinde bir şeytan yatıyordu. Bunu da odasına yansıtıyordu. Aynı Namjoon babam gibiydi.

Onu odasında bulamayınca mutfağa doğru yürümeye başladım. Tam mutfağın kapısından içeri giriyordum ki beni konfetiler karşıladı. Konfetiyi patlatan kişiye bakmak için sol tarafa döndüm. Hoseok yüzündeki gülücükler bana bakıyordu. Önüme döndüğümde Jin babam elindeki pastayla bana doğru geliyordu. Namjoon babam ise arkadan "İyi ki doğdun Jungkook. İyi ki doğdun Jungkook" diye şarkı söylüyordu. Hoseok ve Jin babam da Namjoon babama katılınca bacaklarım daha fazla beni dayamadığı için yere çökmüştüm. Babamgil şaşkın bakışlarla yanıma gelmişti.

Hoseok yanıma çömelerek "Hyung neyin var?" diye sormuştu. Şaşkın gözlerimle ona dönerek "S-siz benim doğum günümü unutmamışsınız." dedim. Namjoon babam da yanımıza çömelerek "Biz senin doğum gününü nasıl unutabiliriz."Jin babam da yanımıza gelerek" Ben bize onca sene iki babası olmasını kabullenemeyen birinin doğum gününü nasıl unutabilirim. "diyerek üçümüzüde kollarının arasına almıştı. İşte sıcak aile tablosu buydu.

Wonderland - Taekook-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin