Aşkın rengi kırmızı, karanlığın rengi siyah, mutluluğun rengi sarı, üzüntünün rengi beyaz, özgürlüğün rengi ise mavi. Ama bize hiç biri uymamıştı. Biz aşkın rengini mor yapmıştık. Karanlığın rengi beyaz mutluluğun rengi ise siyahtı. Özgürlük deyince bütün renkleri kapsardık. Üzüntü deyince Jungkook kollarımın arasında esmer tenimi severdi.
Biz hiç kimseye benzemezdik. Lise de herkes birbirine benzemek için yırtınırlardı. Biri ne aldıysa bizde niye yok diye onlar da alırdı. Ama biz Jungkook 'la eski kıyafet tarzlarını denerdik. 90' lardan, 80'lerden giyinirdik. Herkes bize özenti gibi bakar. Diğer gün giyinirlerdi. Ama bizim Jungkook 'la aramızda olan bağımız onlarda olmadığı için hiç bir kıyafet istedikleri gibi olmazdı.
Herkes sevgilisini çok sevdiğini söylerdi. Ama sadece vücut olarak sevdiklerini ikisi de biliyordu. Ben Jungkook' un ruhunu seviyordum. Ben Jungkook 'un içindeki çocuğu, şeytanı seviyordum. Bedeni gözümde hiç birşeydi. Ruhumuz olmadan bedenimiz yaşayabilir miydi?
Hastane odasından çıkıp son kez Jungkook' u görmek için yanına morga iniyordum. Ama son anda vaz geçip merdivenlere oturup sadece kapısından bakmakla yetindim. Jungkook'un sevdiğim ruhu artık yoktu. Et yığınından başka birşey değildi gözümde. Jungkook 'un bedenini de seviyordum tabi ki bedeni benim için kimsede görülmemiş bir vücut tipiydi.
Beli tam ellerim için yaratılmıştı. Burnundaki beni, dudağının altındaki beni öpmem için Tanrı benim için vermişti. Yüzündeki yara izi kıskanmam için. Ellerinde ve kollarındaki damarlar herkesten saklamam için vardı. Baldırları dar pantolon giyip beni kıskandırması için vardı. Güzel gülümsemesi kalbime gömmem için vardı. Ceylan gözleri sadece bana bakması için vardı. Sadece vücudu benim için yaratılmıştı. Jungkook sadece benim için vardı. Sadece benim için...
Ama şimdi bakınca kollarımda Jungkook 'un ruhundan başka birşey yoktu. Belki de ruhu bile yoktu. Ama ben bir umut üstümü tekrar giyip onun kanıyla duruyordum. Belki kan onun diye bana geri gelirdi. Ama benim haberim olmayacağı kesindi. Belki Jungkook yanımda oturup bana bakıyordu. Am ben bilmiyordum, bilemiyordum. Cebimde çalan telefon bütün düşüncelerimi dağıtmıştı.
Yoongi babam arıyordu. Telefonu meşgule alıp merdivene koydum. Kafamı demirlere yaslayıp ağlamaya başladım. Daha fazla dayanamıyordum. Nefes almak benim için çok zordu. Sanki her nefes alışımda burnuma zehir giriyormuş gibi hisseyordum. Arkamdan gelen adım seslerini duyunca hızlıca göz yaşlarımı silip kendime çeki düzen verdim.
Arkama dönüp baktığımda Hoseok kucağında köpeğim Yeontan' la birlikte geliyordu. Saçlarımı gözlerimi kapatacak şekilde önüme getirip yanıma oturmasını izledim. Yeontan Hoseok 'un kucağından atlayıp hemen kucağıma geldi. Yüzümü yalayıp kucağıma yatmıştı. Hani derler ya hayvanlar seni anlamaz diye. İşte hepsi yalandı. Hayvanlar üzgün olduğunuzu anladığı zaman "ben yanındayım her şey geçecek" der gibi hiç yanımızdan ayrılmazlardı. Korkarlardı sahiplerinin başına birşey gelecek diye.
Yeontan 'da korkmuş olmalıydı. Kafasını okşayıp Hoseok' a teşekkür etmiştim. Hoseok kafasını önemli değil diyip sallamıştı.
"Tae Hyung aslında ben sana teşekkür etmek istiyorum. Sen abimi öyle bir sevdin ki ona her şeyin üstesinden gelmeyi öğrettin. Ona her zaman birinin onu koruyacağını söyleyip korkmamasını öğrettin. En önemlisi ona kendin olmayı öğrettin. Kendini sevmeyi öğrettin. Abimin psikolojik hastalığı olduğunu öğrendiğim zaman yıkıldığımı hissetmiştim. Ailemden kalan son kişi de mi gidicek demiştim. Ama şimdi anladım ki benim ailem beni terk edenler değilmiş. Abim de öyle demişti. Bizi terk eden insanlar bizim ailemiz değil. Bize sahip çıkan, bizi sevip kollayan kişiler ailemizmiş. Abim hep böyle derdi. Ama ben yine de biyolojik anne ve babamı merak ederdim. Ama şimdi daha iyi anladım. Gerçekten bizi terk eden ailem değil. Benim ailem her zaman yanımda oldu. Ama ben ailemin bir kolunu kaybettim. Ben tek kolsuz nasıl yaşayacağımı bilmiyorum. Tae Hyung sen onu çok güzel sevdin. O hep senden bahsetti bana. Onu nasıl sevdiğinden bahsetti. Ama ben inanmadım. Şimdi bakıyorum da sen gerçekten onu çok güzel sevmişsin. Sen onu öldürmeyi bile göze almışsın. Sen hayatını riske atıp abimin hayatını kurtardın. Sen bana sevmeyi öğrettin. Abimde bana sevilmeyi öğretti. Sana ne kadar teşekkür etsem az. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wonderland - Taekook-
Fantasy~Boyutlar arası bir aşk~ Mezardan çıkan elle korkmuştu. Hatta korkudan oturduğu mezar taşından yere düşmüştü. Ama mezardan çıkan kişinin sevgilisi olunca korkusu şaşkınlığa dönmüştü.