"Bu hikayede her şey sanılmaktan biraz da yanılmaktan ibaret."
Her şey bir neden sorusunun pamuk ipliğine bağlıydı aslında. Liva neden bunları hissediyorum diye sormadı kendisine, Lara neden saçlarımı boyatıyorum'un cevabını bulamadı. Sonra bir gün...
Okumaya devam ettiğiniz için teşekkür ederim, Liva'nın hayatını dinlemeye hoşgeldiniz.💜
Bölüm şarkısı; RememberThis (Her bölüm için o bölümü veya geleceği yansıtan bir şarkı koyacağım. Şarkıları tamamen sözlerine bakarak seçiyorum bu yüzden lütfen türkçe çevirisiyle beraber dinleyin. Şarkı multimedyada var.)
Kapak ve editlerimizi yapan hilalvlw 'e buradan da teşekkür ederim❤
Son olarak oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Bunlar benim için çok çok önemli^^
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Ait hissetmemek nedir? Peki ya insanın kendini bile bilmemesi? Orada olmak istememek ama bulunmak zorunda olmak...
Yaşamak için varız bu hayatta. Peki istediği gibi yaşayan insan sayısı kaçtır? Bir mi ya da iki? En fazla beş.
Dış görünüşünden yargılarlar. Deri ceketini giyer çıkarsın havalı derler. Saçlarını yaparsın dikkat çekmek istiyor derler. Birini seversin o sana göre mi derler. Bir işe başlarsın başaramazsın derler.
İnsanlar susmazlar. Hep bir şeyler derler, her şeye bir cevapları olur.
Hani boşlukta olma hissi vardır ya... Saatlerce düşünürsünüz. Herhangi bir anda dalıp gidersiniz. Beyniniz yorulur. Kalbiniz hissizleşir. İşte ben o hissizleştiremediklerinizdenim. Belli bir kalıpta yaşamak zorunda bırakılan ama o küçücük yerde kendi dünyasını yaratanım.
Sıradan bir gündü. Hayır, okulun ilk günü değil ve ben okula yeni gelen kız değilim. Tamamen sıradan bir gün.
Her zamanki gibi erkenden kalkmış duşumu almıştım. Ama bu sefer düşünceler beynimi daha fazla ele geçirmişti. Zihnimin içinde yaşamaya alışmıştım. Ben buydum.
Bakışlarım duvardaki ahşap saatle buluştu. Duşta oldukça oyalanmış olmalıydım ve biraz daha odamdan çıkmazsam söylenmesini çekeceğim bir kardeşim vardı. Hızlıca bornozumdan kurtulup önce iç çamaşırlarımı sonra siyah üzerinde ingilizce bir şeyler yazan kısa kollu bir bluz ve dümdüz siyah pantolonumu üzerime geçirdim. Rastgele bir ruj ve rimeli de hızlıca sürdüm.
Mavi çantamın içine ihtiyacım olacağını düşündüğüm şeyleri de koyduktan sonra tek omzuma asarak merdivenlere doğru yürüdüm.
Salondaki büyük kahvaltı masasına doğru ilerlerken seslerden yine sofraya en geç varan kişi olduğumu anlamıştım.
Çantamı sandalyenin kulpuna asıp oturacağım sırada babamın otoriter sesi araya girdi. "Yine geç kaldın, Liva. Bunu konuşmuştuk. Sorumluluklarının farkına varmalısın. Senin yüzünden kardeşin geç kalacak."