Yeni başlayanlar için, acemice yazılmış ve olaylar göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleşmiş olan bi fic bu, ve düzeltmeye üşeniyorum, bunları bilerek okursanız mutlu olurum, teşekkürler iyi okumalar.♡
"İyi ki doğdun Hoseok... İyi ki doğdun Hoseok..." Genç çocuk yutkunduktan sonra, burnunu çekerek titreyen sesiyle kendi doğum günü şarkısını söylemeye devam etti. "İyi ki doğdun, İyi ki doğdun... Mutlu yıllar sana..."
Şarkıyı bitirdikten sonra dudaklarından alaylı bir gülüşün çıkmasına engel olamadı. Ay ışığı yüzünü buselerken, elindeki küçük çikolatalı pastasının üstünde parlayan iki küçük mum ışığı, sulu gözlerinde titreşiyordu.
Gerçekten, iyi ki doğmuş muydu? Oysa annesinin kendisini bir yetimhaneye bırakışı daha dün gibi aklındaydı. Beş yaşına kadar doğum günlerinde bu şarkıyı söyleyen çok sevdiği annesi, yalan mı söylemişti ona?
Titreyen alt dudağını beyaz dişleriyle ezdi. Gözlerindeki tuzlu sular elmacık kemiklerine yol alırken bir kez daha burnunu çekti. Az önce on sekiz yaşına girmişti. Bu yaş diğer gençler için önemli olsada kendisi için pek bir anlam ifade etmiyordu. Bu sene de yalnızdı, on üç senedir olduğu gibi.
Ağlaması şiddetlenirken, gecenin soğuğunda esen rüzgar, bir an önce mumları üflemesini söylemek istermiş gibi cılız ateşleri titreştirdiğinde, soğuktan kızarmış, titreyen parmaklarıyla, pastadaki mumları rüzgârdan korumaya çalıştı. Dikkati, sessiz parkta kendi hıçkırıklarına karışan, küçük erkek çocuğunun kahkahalarıyla dağıldı. Kafasını çevirip baktığında, anne ve babasının ortasında, ellerini tutarak zıplayan erkek çocuğunu gördü.
Gözlerindeki buğu artarken, titreyen elleriyle, zar zor tuttuğu, mumlarını rüzgârın söndürdüğü pastası ellerinden kayarak yere düştü. Elindeki boşluk hissiyle kafasını çevirdiğinde, yerde, şekilsiz biçimde duran çikolatalı pastasını gördü. Daha mumlarını bile üfleyemediği pastasına bakarken, sesli bir şekilde ağlamaya başladı.
Yaşadıkları fazla geliyordu artık ona. Beş yaşındayken annesi, gezmeye gidiyoruz diyerek onu yetimhaneye bırakmıştı. Her gün, renkli çiçeklerin süslediği büyük camdan bakıp, annesinin gelip onu almasını beklemişti. Diğer çocuklar ona her ne kadar yaptıklarının gereksiz olduğunu, annesinin gelip kendisini almayacağını söyleselerde inanmamıştı. Fakat on yaşına gelince farkına vardı. Annesi, hiçbir zaman gelmeyecekti. Babası ise kendisini bildi bileli yoktu. Annesi ona sürekli iş gezisine gittiği yalanını söylerdi.
İlerleyen zamanlarda, insanlara güvenmemeye başlayarak kendisini çevresinden soyutlamış, kimseyle arkadaşlık kurmamıştı. Belki birgün onlarda kendisini bırakıp giderdi. Ailesi bunu yapmışsa, neden bir başkası yapmasındı?
Oturduğu bankta, kollarını etrafına sarmış, aklındaki düşüncelerle ağlarken, gözleri bir an olsun pastasından ayrılmamıştı. Düşüncelerinden kafasına takılan şapkayla sıyrıldığında, irkilerek başında dikilmiş olan bedene baktı. Gecenin bu vaktinde kendisinden ne istiyor olabilirdi?
***
Selamm diğer ficler için ilham gelmeyince bende dedim ki neden yeni bir fic yazmıyorum?
Kurgusu zaten belliydi diğerleri gibi ama bu demek değil ki ilham gelicek :")
Umarım saçmalamam🤞
Birde everyting is black için yb isteyenler bana bir kaç fikir söylese fena olmaz sıfır ilham çünkü. Yb seneye falan gibi görünüyor...
Yazım ve noktalama yanlışlarım varsa kusura bakmayın.
Ben Ovi.
Güzel günleriniz olsun.♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Boy ⚜ Sope
Fanfiction"İyi ki doğdun Hoseok... İyi ki doğdun Hoseok..." Genç çocuk yutkunduktan sonra, burnunu çekerek titreyen sesiyle kendi doğum günü şarkısını söylemeye devam etti. "İyi ki doğdun, İyi ki doğdun... Mutlu yıllar sana..." 21 Nisan salı 2020