Oy vermeyi unutmayın lütfen teşekkürler iyi okumalar♡
Sabahın ilk ışıkları, tam çekilmemiş perdenin köşesinden tutam tutam odaya yayılıyordu. Kış mevsiminin getirisi olan ışık hüzmelerinin parlaklıkları cılız olsada, uykusu hafif olan Yoongiyi uyandırabilecek kadar güçlüydü.
Yoongi için bu durum alışıldıktı. Hiçbir zaman perdeyi tam çekmez, rahatsız edici zil sesiyle çalan alarmların görevini, günün ilk ışıklarına yaptırırdı. Alışık olmadığı şey ise kolları arasında kendisinden önce uyanıp, gözlerini bir an için bile yüzünden ayırmadan uyanmasını bekleyen birinin olmasıydı.
Kemikli ellerinden biriyle, karşısındaki yüzün gözlerini hafifçe kapatan dalgalı saçları severek geriye çekti. Açılan alına ince dudaklarını bastırdıktan sonra geri çekilerek gözlerini kapatmış olan sevgilisine baktı. Az önce geriye ittirdiği kahverengi tutamları tekrar gözlerinin üstünü süslemişti.
"Ateşin yok..."
Hoseok duyduğu boğuk sesle gözlerini, kendisine bakan gözlere çevirdi. Kalın olan sesi uyku mahmurluğuyla daha da kalınlaşınca ne güzel olmuştu öyle. "...Nasıl hissediyorsun?"
Konuşmak için mecali olsaydı eğer, yorgun hissettiğini söylerdi. Kalbinin tekrar binbir parçaya ayrılmış olduğunu, hiçbir şey yapmak için isteğinin olmadığını. Ama üzülmemesi içinde hemen arkasından bu hislerin sadece birkaç saat süreceğini eklemek isterdi. Kendini bildi bileli sürekli bir şeyleri boşvermeye alışmıştı. Düştün ve yaralandın mı boşver, geçer, üzüldün mü boşver, geçer, kırıldın mı boşver, geçer, biri seni yarı yolda mı bıraktı boşver, geçer. Ne de olsa daha çok düşecekti, üzülecek, kırılacak, yarı yolda bırakılıp, bitkin kalacaktı. Fakat düşüncelerini yine içine attı.
Üzerinden ayrılmayan ilgili bakışlarla birlikte kuruluktan birbirine yapışmış dudaklarını yavaşça araladı. "Susadım."
Karşısındaki beden söylediğiyle ayaklanmak için hareketlendiğinde koluna dokunarak durdurdu. Bu sıcaklık hissinin gitmesini istemiyordu. "Aslında susamadım, biraz daha yatsak olmaz mı?"
Yoongi yatakta oturur hale gelerek kıkırdadı. Bu küçük yalanı, susuzluğu yüzünden çatlamış dudaklarıyla söylemesi komiğine gitmişti. Dilini şaklatarak kaşlarını kaldırdı. "Hâttâ..." derken 'a'ları uzatarak yorganı yatağın ucuna ittirdi. "Sende geliyorsun, kahvaltı yapmalısın."
"Ben uyumak istiyorum." diyerek yüzünü yastığa bastırdı Hoseok. Uyumak ve ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmek istiyordu. Belinde hissettiği eller isteğinin gerçekleşmeyeceğini düşündürürken, üstüne eğilmiş, saçları yüzünü huylandıran toparlak suratın tozpembe dudaklarından dökülen cümleler bunun kanıtıydı.
"Söz veriyorum kahvaltıdan sonra istediğin kadar uyuyacaksın, ama şimdi tch, o mutfağa gidiyoruz."
Hoseok kıkırdayarak yüzünü gıdıklayan saçlardan kurtulmak için elleriyle yüzünü kapattı. Dakikalar önceki hislerin hiçbirinden eser yoktu şimdi. Düşündüğünden erken olmuştu. Üstündeki bedenin kalktığını hissedince ellerini yüzünden çekerek doğruldu ve kendisine uzatılan eli tutarak arkasından ilerledi.
Yoongi kahvaltı hazırlamak için buzdolabına yönelirken, hoseokta su içerek bar taburesine oturup başını kollarının üzerine koydu. Normalde olsa yardım ederdi fakat şu an gerçekten bitkin hissediyordu. Kahvaltı hazır olana kadar biraz gözlerini dinlendirse bir şeycik olmazdı.
Aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyordu ama burnuna gelen güzel kokular uyanması için yardımcı olmuştu Hoseoka. Gözlerini aralayıp etrafına baktığında mutfak yerine yatak odasında olduğunu gördü. Üstünde yarıya kadar örtülmüş ince bir örtü vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Boy ⚜ Sope
Fanfiction"İyi ki doğdun Hoseok... İyi ki doğdun Hoseok..." Genç çocuk yutkunduktan sonra, burnunu çekerek titreyen sesiyle kendi doğum günü şarkısını söylemeye devam etti. "İyi ki doğdun, İyi ki doğdun... Mutlu yıllar sana..." 21 Nisan salı 2020