Üç şeyden kork; Allah'tan, nefsinden ve Allah'tan korkmayandan...
#Muhyiddin ib-ni Arabi
"Hala inanamıyorum! Ne yaptın sen öyle?" diyen Esma'ya döndüm yüzümü.
"Haketti, sende gördün Esma. Bir de tehdit ediyor beni, lavuğa bak!" Esma şaşkın bir şekilde yüzüme bakıyordu şimdi.
"Yok yok, senin ağzın iyice bozuldu. Annen duysa kalpten gidecek. Lavuk kelimesini de nereden öğrendin, sen?" Esma'nın sözlerine gülmeden edemedim. Ağzı bozuk biri değildim, bunu o da biliyordu. Ama güçlü bir hafızam vardı. Bir kez duyduğumu bir daha unutmuyordum.
" Bilmiyorum ki, ağzıma takılmış bir yerden. "Gözlerini devirdi Esma.
" O güzel ağzına bir tek Kuran ayetleri yakışıyor. "dediğinde, Esma'nın bu güzel uyarısını kulağıma küpe yaptım.
" Haklısın canım, yakışmadı bana. Afedersin. "Bir yandan araba kullanıyor bir yandan da Esma'ya cevap veriyordum.
"Ama haketti diyip bana hak vermedin. Görmezden geldim sanma." dedim, alıngan bir ses tonuyla.
"Elbette haketti. Ama yine de öfkeni yenmeni beklerdim senden." dedi ve devam etti sözlerine.
"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâmın sözünü hatırla: "Kuvvetli kimse, (güreşte hasmını yenen) pehlivan değildir. Hakiki kuvvetli, öfkelendiği zaman nefsini yenen kimsedir. (Ebu-Hüreyre)" Esma'nın söylediği hadisi şerif ile sarsıldı bedenim. Öfkemi yenen değil yenilen olmuştum.
" Müslüman öfkesini yenebilmeli. Öfkemize yenilirsek, o öfke bizi eline geçirir ve her şeyi yaptırır. "Söylediklerine istemsizce başımı salladım. Haklıydı, bir kere yenilen yine yenilirdi.
" Haklısın Esma... O an öfkemi değil, kalbimi dinleyip imanımın gerektirdiği gibi davranmalıydım." dedim, tüm samimiyetimle. Evlerinin önüne geldiğimizde, birbirimizle vedalaştıktan sonra Esma arabadan indi.
Eve gelinceye dek tek düşündüğüm yaptığım şeyin, pişmanlığıydı. Haklı dahi olsam bunu yapmamalıydım. Üstelik ona dokunmuştum. Bu hissi bir temas olmasa da, ona dokunmuştum. Bunu düşündükçe içime yerleşen pişmanlıkta giderek büyüyordu.
Eve gelir gelmez üzerimi değiştirip, zemin katta bulunan spor odasına geçmiştim. Boks eldivenlerimi elime geçirir geçirmez soluğu kum torbasının önünde aldım. Tekvando ve kareteden sonra boksa merak saldığım bir dönemde almıştım bunları. Uzun bir zamandır, yapmadığım için içimde biriken tüm öfkeyi şuan kusmak istiyordum. Muhammed Ali'nin posterini astığım duvara bakıyordum şimdi. Bunu birileriyle dövüşmek için yapmıyordum. Sadece içimden gelen bir şeydi. Bir şeylere vurmak hoşuma gidiyordu. Kendiyle baş başa kalınca insan, kendinden uzaklaşacak yollar arıyordu. Bende bu şekilde kendimden ve susmak bilmeyen aklımdan kaçıyordum. Biraz sonra Annem aşağı inmişti.
"Neyin var senin?" diye sorduğunda, Vurduğum kum torbasından ellerimi çektim. Nefesimi düzene sokmak için bir süre nefes alıp verdim.
"Bir şeyim yok Anne." diye, yanıtladım onu. Fakat o gözlerini devirmişti.
"Bu yüzden mi gelir gelmez kendini kum torbasının önüne attın?" Annem her ne kadar sert ve umursamaz görünse de öyle biri değildi. Yüzüme baktığı an bir şeyim olup olmadığını anlardı. Bu yüzden çoğu kez bir şey saklayamazdım ondan.
"Uzun zamandır yapmıyordum, özlediğimi farkettim." dediğimde, tek kaşını kaldırıp yarım dudak gülümsedi. Arkasını dönüp yürüdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbim de ki; Allah benimle
General Fiction"Aynı anda iki yerde olamazsın. Tıpkı aynı anda iki farklı insan olmayacağın gibi..."Her kelimesiyle ruhum sarsılıyor bedenim titriyordu. Kendime soramadığım, sorsam da cevabını ertelediğim tüm soruları sormuştu. "Nereye ait olduğuna karar ver. Çün...