Yine güzel bir gün... Hava olabildiğince güzel ve güneş fazlasıyla parlıyor. Alarmın rahatsız edici yüksek sesi sayesinde uyandım.
Her gün olduğu gibi ev çok sessizdi... Dışarıdan gelen kuş sesleri ve köpeğin delicesine havlaması haricinde hiç bir ses yoktu. Gözlerimi açmaya çalışıyordum fakat güneşin ışıkları tam gözümü bulduğu için gözlerimi açamıyordum. İyice ovuşturduktan sonra esnedim ve boş bir ifadeyle duvarı izlemeye başladım az sonra ayağa kalktım ve yapmam gereken günlük işleri yapmak için lavaboya doğru ilerledim.
Suyun soğuk tarafını açtım. Avuçlarıma dolan buz gibi suyla yüzümü yıkadım. Bu gerçekten çok iyi geldi. Odama gittim okul kıyafetlerim her zamanki yerinde duruyordu. Giyindim çantamı alıp bişiler atıştırdıktan sonra evden çıktım. Sabahın erken saatleriydi etrafı izleyerek okula doğru gidiyordum. Arkamdan gelen sesle irkildim. "yuii... Beni bekleeee!!!". Dönüp baktığımda sasame bana doğru koşuyordu. Durdum gülümseyerek el salladım. Yavaşladı yanıma geldiğinde beraber yavaşça yürümeye devam ettik. "günaydın yui." tatlı bir ses tonuyla konusunca içimi gıdıklamış gibi oldu "hihi... günaydın sasamee.." diyerek gülümsedim. Biraz sessizlikten sonra aniden "ödevimi evde unuttum! Hoca canımı okuyacak.. Oofff..." diye yakındı. Hoca gerçekten canını okuyacaktı... "ö-önemli değil sasame.. Benim ödevimi paylaşabiliriz." dediğim zaman gözlerinin içi parladı.. "bunu gerçekten yapar mısın?" diye sordu. "e-evet elbette.." kocaman gülmeye çalışıyodum ki hemen sarıldı. İçimde bişi sarılmayı sevmese de ben gerçekten çok seviyordum. -aah kes şunu fazla yakınız- iç sesim çoğu zaman beni sinir etse de bazen yalnız olmadığımı hissettiriyor..
Okula vardık. Sınıfa girdim "günaydın yui chan"... "günaydın risu.." her zamanki gibi yine gözlerinin içi gülüyordu. Risu benim sıra arkadasım ve en yakın dostum.. Hoca geldi. Hepimiz ayağa kalkıp selamladık..
Nihayet akşam oldu ve eve gitme vakti geldi. Okuldan çıktım eve doğru giderken sırtımda bir yanma hissettim ağzım kapatılmıştı sırtımda giderek yayılan bir sıcaklık vardı. Yanma hissi tekrar olduğunda bıçaklandığımı anladım gözlerim kapanıyodu... -N-neden ben..? U-uyanık k-kalm....-
Uyandım daha önce hiç görmediğim bir yerdi. Çok soğuk bi yerdi. İğrenç bi kan kokusu vardı. Rahat hareket edemediğim için çevreyi inceleyemiyordum. Bi masaya yatırılmıştım. Kollarım ve bacaklarım masaya bağlanmıştı. -korkuyorum- çırpınıyorum fakat hiç bir şey yapamıyorum hissettiğim tek şey sırtımda artan acıydı. Sıcaklık yine yayılmaya balşlamıştı.. Acıyodu.. çok acıyodu! "lüütfeeeeeennnn yardım ediiiiinnnn" bağırışlarım çatlak bi ses tonuyla çıkmıştı. Olabildiğince gürültü yapıyodum. Sesimi duyurmalıydım.. "kimse yoookkk muuuuu" ağlamaya başlamıştım b-ben... Eve gitmek istiyorum. Kapı hızlı bi şekilde açıldı. Sert bi şekilde kapanmıştı. Oda boş olduğu için kapı büyük bi patlama gibi ses çıkarmıştı. Yavaş adımlarla yanıma yaklaştı. Elindeki bıçakta olan son elmayı da yedikten sonra gözlerimin içine baktı. "ooyy küçük tatlı kız korkmuş.. " küçümser bi tavırla gülüyordu.
Evet. Korkuyordum. "s-sen kimsin.. Beni neden kaçırdın?! " istemsizce ağlıyordum. "şş.. Ağlamak yok küçük kız sadece küçük bi oyun oynıcaz.. " elini ağzıma kapattı Şeytani bi şekilde gülüyordu. Bu gülüşü hiç sevmedim. "şimdi elimi yavaşça kaldırıcam sen de bağırma ve ağlamayı kes. Anlaştık mı? " başımı aşağı yukarı yavaşça salladım. "güzeeelll.. Anlaştığımıza sevindim. " elini kaldırdı. "yine mi kanattın yaranı." kızmış gibi görünüyodu. Sağ elimi çözerken "ah! Neredeyse unutuyordum..." diyerek saçlarımı parmaklarının arasına doladı napmaya çalıştığını başta anlamadım. "iyi uykular tatlım" saçlarımı çekerek başımı kaldırdı sert bi şekilde masaya vurdu. Kulaklarım çınlıyodu ve siyah noktalar oluşmuştu kendimi kaybederken ellerimin çözüldüğünü hissettim. Şimdi duyduğum tek şey alıp vermeye çalıştığım nefesti..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE LITTLE GAME
Randomküçük bi oyun oynamak istiyorum nii-chan ^ω^ sadece küçük bi oyun...?