Eleven

10K 867 286
                                    

Yıldıza tıklamayın unutmayın! Veeee bol yorumlu okur musunuz?

Kafeden çıktığımız gibi omzumdaki kolunu ittim. “Ne bu özgüven ya?” diye bağırdım.

Bir iki adım gerileyip, “Ne sanıyorsun sen kendini?” diye bağırdım.

Sokaktaki birkaç bakış bize dönerken ileri doğru gidip elindeki kaskı bana uzattı. “Sakin ol.”

Oldu canım. Sakin olayım ben… Bir iki üç, sakin mi oluyorduk?
İlerideki taksiye işaret edince kaşları çatıldı.

“Seninle bir yere gelmeyeceğim, kafedekilerin yanında küçük düşmemek için öyle davrandım. Ama seni tanımıyorum bile!” diye bağırdım.

Taksinin kapısını açtığım an yanıma gelip kapıyı kapattı. “Elçin sana bir şey yapacak değilim güzelim. Hadi.”

Kolumdan tutmuştu ki bacağına bir tekme salladım. Acıyla inleyince de taksinin kapısını açtım ve bindiğim gibi kapattım. Sonra ise yaptığım şeyin saçmalığıyla duraksadım.

“Nereye gidiyoruz abla?” diye sordu adam.

Benim arabam vardı niye taksi çevirdim lan ben? Ne zaman alışacaktım acaba bir arabam olduğu fikrine…

“Şey, beni az ileride bırakır mısınız çok ilerlemenize gerek yok, şu arkamdaki çcouk görüş alanımızdan çıkana kadar ilerleyelim yeter.”

Adam ne dediğimi bir an için bir düşündü ama sonra anlayıp arabayı sürmeye başladı. İlerden ilk ara sokağa girince de durdu. “Ay tam ihtiyacım olan yer. Sağol abi.”

Elimdeki parayı ona uzattım ve üstünü almadan arabadan indim. Sokağın başına gelip kafenin oraya baktım orada mı hala diye. Ama yoktu. huh gitmişti….

Şimdi arabamın yanına gidebilirdim ve beni görmezdi dimi? Görürse görsün ya. Arabasının olduğunu unutan başka kimse yok mudur yani? Hem iki yıldır, taksi, metrobüs alışmıştım İstanbul trafiğine araba mı lazımdı dede? Of dede…

Bu arabayı kaçıncı unutuşumdu bilmiyorum çünkü sayısızca çekici ile uğraşmıştım.

Arabanın yanına gelip kapıyı açtığım an, “Niye bu kadar safsın acaba?” diye bir ses duydum.

“Araban varken niye taksiye binersin ki?”

Ya sabır. Ben sanırım bugün sabır taşı falan olmalıyım. “Yakında çatlayacağım ama he.” diye gökyüzüne baktım. Ne dediğimi anlamadığı için arabamın hemen çaprazına park ettiği motorundan inip yanıma geldi. “Niye inat ediyorsun. Gel ve güzel bir gün geçirelim işte.”

Açtığım kapıya yaslanıp, “Ya niye güveneyim sana? Kimsin belli değil, iki kere mesajlaştık sadece.”

Saçlarını karıştırıp, “Kızım az önce kafede arkadaşlarına akşam video atmazsam izini bulun diye tembihlemedin mi? Bana güvenmiyorsun arkadaşlarına da mı güvenmiyorsun. Kollarlar arkanı korkma.”

Derin bir nefes aldım, “Güvenmiyorum.” dedim net bir şekilde. ”Onlara da sana da güvenmiyorum. Dedemden başka kimseye güvenmem ben bu hayatta.”

Kaşlarını kaldırıp yüzümü dikkatle inceledi. “Kendin ile ilgili bir şey söyledin.”

Duraksadı. “Peki bende bir şey söyleyeyim.” Düşündü.
“Bende amcamdan başka kimseye güvenmem. Babama bile.”

Bu sefer ben şaşırdım. “Bir insan babasına niye güvenmez ki?” diye sordum. “Bunu başka yerde oturup mu konuşsak, bir kahve içerken mesela? Ya da hamburger falan yerken?”

Derin bir nefes aldım, “Bir insanı tanımadan güvenemezsin Elçin. Bende sana beni tanıma fırsatı veriyorum. Hadi benimle gel, ya da ben seninle geleyim?”

Arabayı işaret edince, “Uzun zamandır motora binmiyorum.” diye açıkladım. “Tamam sıkıntı değil, burada bırakalım sonra döner alırım ben.”

Başımı salladım. Elindeki kaskı motora bırakıp arabaya doğru geldi.
Kırmızı şirin bir arabam vardı. Dedem yirmi yaş hediyesi olarak almıştı. Kendisi İzmir’de yaşıyordu ve ben İstanbul da kazanınca üniversiteyi buraya taşınma kararı almıştı. Tabi ben buna izin vermedim ve o İzmir’de kaldı. Annem ve babam çok küçükken ölmüşlerdi. Artık öyle bir raddeye gelmiştim ki yoklukları bana koymuyordu. Çünkü artık onların var olduğu zamanı bile hatırlamıyordum. Dedem benim her şeyimdi. Beni o tek başına büyütmüştü. İstanbul’a gelmesini istememiştim. O da buradaki evinde yaşamam şartı ile kabul etmişti.

Buradaki evde yaşamayı pek kabul etmek istemiyordum çünkü bana daha küçük bir ev lazımdı. Burası çok büyüktü ve sadece mutfak banyo ve bir odasını kullandığım ev için koskocaman bahçeli bir ev fazlaydı… Tabi dedem duygu sömürüsü yapıp, bahçıvanı, aşçısı, temizlik görevlisi para kazanmasın mı kızım vs. diyerek beni ikna etmişti.  Sadece pazar günleri geliyorlardı. Diğer günler ben hallediyordum her şeyi. Çünkü yemek yapmayı çok seviyordum ki zaten gastronomi okuyordum. Arada bahçeyle ilgilendiğim de oluyordu ama profesyonel bakım şarttı tabi ki. Temizliği de kendim yaptığım oluyordu. Evde tek yaşadığım için çok dağılıp pislenmiyordu ortalık zaten. Sadece arada bizim evde toplanıp partilediğimiz zaman dağıtıyorduk.  Evde tek yaşıyorum diye benim evi kullanıyorlardı.

Arabayla nereye dahi gittiğimizi bilmeden sürerken susmuştuk ikimiz de. “Ne düşünüyorsun?” diye sordu. Omuz silktim.

“Nereye gidiyoruz?” diye sordum.
“Sen kullanıyorsun arabayı, nereye gidiyoruz?” diye sordu bana.
Bilmiyordum ki…

Kadıköy’den çıktığımızda kendimi bir an için Üsküdar Sahil yolunda buldum.

“Elçin.”

Elim direksiyondayken çok gerildiğimi fark etmiştim. “Efendim?” diye sordum.

O kadar gergin hissediyordum ki. Yerimde kıpırdanıp direksiyonu daha sıkı kavradım.

“Dedenden sonra güvendiğin tek kişi olabilir miyim ben?”

*
*
*

Elçin'n hayatı hakkında düşünceleriniz?

Bende onları yeni tanıyorum xmpsmc

Beraber tanıyoruz ilk defa karakterleri, bende size bölümü yazarken tanıyorum yani hadi hayırlısı xğsmxğ

Merhaba bir dahaki pazar gününe kadar wattpadde yokum. Ama belki arada uğrar elimdeki hazır bölümlerden bir tane atarım sınır çok geçilmiş olursa. Çooook seviyorum sizi❤️

26 Nisan 2020 Doğum günün kutlu olsun!

Müşteri Temsilcisi | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin