two

1.8K 174 101
                                    

•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Taeyong,

Telefondaki kadın sabahın köründe:

'Bay Lee ile mi görüşüyorum?' dediğinde kafamı salladım. Sonra kafamı salladığımı göremeyeceğini anlayarak onu onayladım.

'Tebrik ederim Bay Lee. Stajyerlik başvurunuz kabul edildi.'

'Ne?' diye sorduğumda kadın gülerek tekrar etti.

'Öğleden sonra 3 gibi uygunsanız özel görüşmelere gelmeniz gerekiyor.'

'Evet. Teşekkür ederim.'

Saunada yattığım yerden kalkıp zıplarken bir dede beni yanındaki bastonuyla dürttüğünde kendime geldim.

'Ne zıplıyorsun evladım sabahın köründe.'

'Özür dilerim dede.' diyerek hemen üstümü değiştirmeye gittim.

Öğleden sonra saat tam 3'te şirketteydim. Beni ve diğerlerini özel bir odaya aldıktan sonra çeşitli prosedürleri hallettiler. Kaynaşmak için hepimizin yurtta kalması gerekiyordu. Bir kadın bana kağıt dolu bir kutu uzattı.

'Lee Taeyongdan başlayarak ilk 10 kişi kağıt seçecek. Böylece oda arkadaşlarınız belirlenmiş olacak.'

Elimi kutuya attığımda gergin bir şekilde herkesin yüzüne baktım. Bir çocuk, beni rahatlatmak istermişçesine gülümsediğinde ben de ona gülümsedim.

Kâğıdı açtığımda görevli kadın:

'Taeyong. Lütfen sesli bir şekilde oku.' dediğinde

'Kim Doyoung?'

Daha demin bana gülümseyen çocuk:

'Benim.' dediğinde kafamı salladım. İyi birine benziyordu.

Sırayla herkes eşleştiği kişinin adını söylerken ben de onları tanımış oluyordum.

Lucas, konuştuğumuz hiçbir şeyi anlamıyormuş gibi görünen çocuk, Jungwoo ile eşleşti. Jungwoo çok sempatik birine benziyordu. Bu arada Lucas'ın da çinli olduğu için bir şey anlamadığını öğrenmiştim.

Mark Lee, Donghyuck Lee ve Moon Taeil ile aynı odada kalacaktı. Donghyuck tam yanında oturuyordu. Ona döndüğünde gülerek eliyle yüzünü başka yöne çevirdi.

Yuta, Winwin'le kalacaktı. Ama sonra ikisinin birbiriyle anlaşamayacaklarını anladığımız zaman bu ay Yuta'yla benim, Winwin'le Doyoung'un kalmasına karar verildi. Johnny de Ten'le kalacaktı. Çünkü ikisi de iyi ingilizce konuşabiliyorlardı ve Ten'in korece öğrenmesi gerekiyordu.

Herkes eşleştiğinde birbirimizle konuşmaya başladık. Ne kadar çabuk kaynaşırsak o kadar iyiydi. İçeriye birisinin geldiğini ancak görevli bizi susturunca fark ettim. Jung Jaehyun gelmişti. O, Koreli idollerin efsanesi olduğu için biz hemen tanıyarak başımızı önümüze eğip selam verirken yabancı arkadaşlar bu kim diye bize soruyorlardı. Sonunda Jung Jaehyun kendini tanıttı. Görevli kadın:

'Bu unit'in diğerlerinden farkı mentorunuzun Bay Jung olması olacak. Yani size mentorluğu Bay Jung bizzat yapacak. Dil konusunda sorun olmayacak çünkü translaterlarınız var ve Bay Jung da konuştuğunuz bütün dilleri konuşabiliyor.'

Jaehyun'la göz göze geldiğimizde gözlerimi kaçırdım.

'Pekala. Herkese merhaba. Daha içten bir tanışmayı akşam gerçekleştirebiliriz. Eşyalarınızı toplayın ve akşam yurtta buluşalım. Şirketin arabaları sizi alacaktır.' dedikten sonra odadan ayrıldı.

Zaten küçük valizim ve sırt çantamdan başka bir şeyim olmadığı için işimin kolay olduğunu düşündüm. Dışarı çıktığımızda evlere dağılırken, birinin beni kolumdan çekmesiyle irkildim ve bir dosya odasına sokuldum. Jaehyun:

'Seçilmişsin. Tebrik ederim.' dedi gülümseyerek.

'Sizin bu işle bir alakanız var mı Bay Jung?'

'Jaehyun diyebilirsin. Hayır, seni zaten almaya karar vermişlerdi. Ben sadece bir sorun olup olmadığını sordum.'

Kafamı salladım. Kapının tam önünden konuşma sesleri geldiğinde ne yapacağımı bilmeden ona baktım. Kolumdan tutarak beni dosya dolaplarından birinin arkasına soktuğunda kapı aniden açıldı.

'Bay Jung'un rookielerin mentoru olmayı kabul etmesi çok garip değil mi?'

'Bilmiyorum. Ceo olunca müzikten dayanamayacağı kadar uzak kalmış olmalı.'

Bulunduğumuz odada Jaehyun'un dedikodusunu yapan asistanları duyunca kıkırdadım. Jaehyun elini dudağıma bastırdığı zaman içinde bulunduğumuz durumun yeni yeni farkına varıyordum.

Daracık yerde sıkışmış kalmıştık ve yüzüyle yüzüm arasında milimetreler vardı. Göz göze geldiğimizde ona bakarak dedikoduları dinlemeye devam ettim.

'Rookieler çok sevimli değil miydi? Benim favorim Taeyong ya da Jungwoo sanırım.'

'Hepsi çok sevimli. Haechan da çok tatlıydı. Yaşının bu kadar küçük olması onu bebekmiş gibi görmemi sağlıyor.'

Biraz daha konuştuktan sonra sonunda çıktıklarında Jaehyun, elini dudağımdan yavaşça yanağıma doğru kaydırdı. Daha sonra da baş parmağıyla dudağımı okşamaya başladığında irkildim.

'Ne yapıyorsun?'

Kulağıma doğru eğildiğinde nefesimi tuttuğumu fark ettim.

'Senin küçük sırrını öğrendim Lee Taeyong. Ve bu sır, yaklaşık 10 erkekle aynı evde kalacağın için hiç hoşuma gitmedi.'

boss| jaeyong ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin