Ceset

36 10 5
                                    

Ezra

Samet arkamdan korkuyla takip ederken nereye gideceğimi bilmiyordum. Bu şehirde kim bilir kaç tane Hanımeli Sokağı vardı.

Arkama döndüğümde beni merakla izlediğini gördüm. Ona anlayışla baktım. Yorgun gözüküyordu kim bilir kaç gündür yanımda sürüklüyordum onu.

Hastanenin bahçesinde şimdi göz göze bakıyorduk. Zaman durmuşçasına iki dost göz göze anlaşıyordu. Ona asla söylemediğim aşkımı kalbimin o kadar derinlerine gömmüştüm ki şimdi gün yüzüne çıkamıyordu. Eskimiş tozlanmıştı belki ama asla bozulmamıştı, yıllanmış bir şarap gibiydi. İçimde filizlenen bu duygular zehirli bir sarmaşık gibi sarmıştı bedenimi dilimi bağlamıştı. Onu o kadar derinime işledim ki hayal bile kuramıyorum.

Gözlerimi ondan çekip
" Anlıyorsun beni değil mi?" Samet hiddetle başını sağa sola salladı

" Kesinlikle anlamıyorum, ama seni yalnız bırakmak istemiyorum"

" Beni yargılayacaksan ve bana engel olacaksan gelmeni istemiyorum" sesim sert çıkmıştı. Ama aklıma koyduğum her şeyi yapacağımı da biliyordu.

Elini ağzına götürdü fermuar çeker gibi bir hareket yaptı.

" Telefonum sende mi?"
Samet " Ne arıyoruz" diye sorup cebinden telefonumu çıkardı ve bana uzattı.

Arama motorunda Hanımeli Sokağını aradım. 3 tane vardı. Biri şehrin çok uzak bir merkezindeydi ve küçük bir ilçenin mahallesiydi. Eski ve ücra bir yerdi. İkincisi apartmanların kapladığı bir mahalleydi aradığımız mahalle bu değildi. Üçüncüsü şehrin zengin tabakasının oturduğu yerlerden birindeydi. Burada rüyamdaki eski evler gibi yerleşimler olduğunu zannetmiyordum.
Birinci mahalleyi daha detaylı araştırmaya başladım gelişmemiş bir yere benziyordu. Burası hastaneye 80 km uzaktaydı.

Samet'e bakıp " Arabanla beni götürür müsün?" dedim. Samet sıkıntıyla iç geçirdi
" Gitmek istediğine emin misin? Rüyalarını bu kadar ciddiye almanın sebebi ne? Sinirle elini sallıyordu. Sesini yükselttiği fark edip alçalttı. Siyah kirpiklerini kırpıştırdı. Kirpikleri kaşlarına değiyordu. Boyu çok uzun olduğu için bana yukarıdan bakıyordu. Kafasını eğip
" Baak Ezra bugüne kadar seni hiç yalnız bırakmadım. Hep yanında oldum. Seni oraya götüreceğim çünkü yalnız kalmanı istemiyorum. Ama sen de sorunların olduğunu kabul edip tedavi olacaksın. Seni bu halde görmeye dayanamıyorum beni anla"

Gözlerimi onun gözlerinden kaçırdım. Otoparka doğru yürümeye başladım arkamdan geldiğini hissedebiliyordum. Yanımda olduğu için müteşekkirdim. Yalnızlığımı dolduruyordu ve beni kendi insafıma bırakmıyordu. Zor günlerimde hep yanı başımdaydı. Bazen birlikte saatlerce susardık,bazen yanında çılgınlar gibi ağlardım. Beni yargılamazdı, teselli etmeye çalışmazdı sadece yanımda olurdu. Onun varlığı bir çok şeyi doldurur güzelleştirirdi.

Samet'in mavi mini cooperına geldiğinde duraksadım. Mavi araba gökyüzüyle bir olmuşçasına kamufle oluyordu. Sahibi gibi sukut ve huzurla karşılıyordu. Eşyalara mana vermeyi her zaman manasız bulmuşumdur ama bu arabaya sahibinin karakterinin geçtiğine yemin edebilirdim.

Samet'e yolu tarif ederken bir kaç kez yolu kaybettik başladığımız noktaya geri döndük. Sabrımızın tükenme noktasında navigasyonun sesi tüm gerginliğimizi azaltmıştı
"Hedefinize ulaştınız"

"Hedefimize daha yeni varıyoruz" dedim. Samet navigasyonla konuştuğumu fark ettiğinde muzip bir şekilde yüzüme baktı.
Herhalde kafayı yiyip kalanları da ekmekle sıyırdığımı düşünüyordu. Kendi düşünceme kahkahalarla güldüm sonra kendi düşünceme güldüğüm ve ne kadar komik duruma düştüğüm için tekrar bir kahkaha patlattım.
Samet artık endişeyle bana bakıyordu
" Ezra kendine gelir misin? Beni korkutma" Kendimi arabadan dışarı attım. Havanın serinliği tüm bedenimi titretti. Gözlerimi kapatıp taze oksijeni ciğerlerime çektim.
Bir anda Samet'in sesiyle irkildim

YABANCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin