Hanımeli Sokağı

53 16 2
                                    

Kendinden uzaklaşmak ister insan bazen. Kafasında dolaşan binlerce tilkinin kuyruğu birbirine değmez. Düşünmek ister, unutmak ister. Zaman geçtikçe tozlanır bazı  hatıralar, bazıları kutlanır, kemirir ve yavaş yavaş tüketir insanı.
Unutmak bazen ihanettir ; bazen kurtuluş....

Gecenin soğukluğu kemiklerine kadar işlerken karanlık sokaktaki rüzgar ince elbisesine nüfus ediyordu.
Yaşlı sokak lambasının cılız ışığı  sokağı aydınlatıyordu. Bir sokak lambasının üzerinde kırmızı bir tabela vardı. Üzerinde " Hanımeli Sokağı" yazıyordu

Etraftaki lavanta kokuları insana hoş bir uyuşukluk veriyordu.

Adımlarını atarken etrafı  incelemeye başladı.  Burası eski kerpiç ve müstakil evlerin bulunduğu bir muhitti. Eski evler zamana meydan okurcasına dimdik ayaktaydı.

Köşe başında saçları yukarıdan toplanmış kırmızı bir kurdele iliştirilmiş sarışın yeşil gözlü bir kız kaldırımda oturuyordu. Gecenin bu vaktinde yalnızdı. Yanına gitti.

- Tatlım bu saatte burada ne arıyorsun?
Küçük kız kafasını kaldırıp yeşil gözlerini Ezra'ya dikti. Sert bakışlarında kızgınlık vardı.
- Beni burada unuttu.
Ezra merakla sordu
- Kim, annen mi?
- Sen.. Hatırla
Ezra Dehşete düşmüştü ayaklarının bedenini taşımayacağını anlayıp küçük kızın yanına bıraktı kendini. Ellerini yüzüme kapatıp
- Neyi hatırlamıyorum bana yardım et!

Küçük kız ayağa kalkıp saçlarına dokundu. Ezra başını  kaldırıp yaşlı gözlerle ona baktı. Beklenti içinde çaresiz bakışlar atıyordu. Ellerini uzattı minik ellerini tuttu.
- Nereye gidiyoruz diye sordu. Sesi hırıltılı çıkmıştı. Küçük kız cevap vermedi. Sokağın sonunda eski bir eve gelince durdu.  Ev korku filmlerinden fırlamış gibiydi. Garip olan bu eve baktığında hissettikleriydi bu ev ona hiç yabancı gelmemişti

Ev sokağın bittiği yerdeydi. Dış kapısı artık yeşermiş, eskimiş çürümüştü. Tahtaları birbirine çiviyle tutturulması ile usta ellerden çıkmamış bir ürün olduğunu anlayabilirdiniz. Ancak bu kapı evle çok uyumluydu. Ev seksenlerden kalma eski barok tarzıyla buraya ait değildi sanki. Evin dış cephesi ahşap ve eskiydi. Ayakta durmakta zorlanıyor sanki can çekiliyordu. Evin bahçesinde devasa çınar ağaçları vardı,bu ağaçlar benden bile yaşlıydı.
Dış kapıyı geçip merdivenlere yöneldim. Ezra'nın kalbi kafesinden kurtulmak isteyen bir kuş gibi atıyor, çırpınıyordu. Korktuğunu küçük kıza belli etmemeye çalıştı. Kapıyı çaldı beklemeye başladı. Küçük kız kapıyı olanca gücüyle itti ve gıcırtılı bir şekilde kapı açıldı.

Küçük kızı arkasına aldı ona zarar gelmesi düşüncesi Ezra'yı korkuttu .
- Tatlım sen burada dur ve beni bekle diye fısıldadı.

Küçük kızı evin dışında  bırakıp evin kocaman salonuna geçti. Eski bir mobilya salonun köşesinde duruyordu,eski şamdanlar 80 lerden kalma radyo. Daha önce fark etmediği radyo cızırtılı bir şekilde çalışıyordu. Radyonun çalışması içeride birinin olduğunu gösteriyordu. Bu düşünce Ezra'nın damarlarındaki adrenalin seviyesini yükseltti, gerçeğe çok yakın olduğunu hissediyordu.

Bir anda duyduğu inilti düşüncelerini bıçak gibi kesti. Bu bir inilti miydi yoksa zihni ona bir oyun mu oynamıştı? Sonra yine aynı ses...

Sesin alt kattan geliyordu hemen alt kata inen tahta merdivenlere yöneldi.  Tahta merdivenler gıcırtıyla homurdandı gözü karanlığa alışmamıştı. Tanımlayamadığı bir kimyasal ve çürümüş et kokusu ciğerlerine doldu. Bu koku başını döndürüp burnunun sızlamasına sebep oldu. Nefes almakta zorlanıyordu. İnleme sesi şimdi daha yakındaydı.
Elleriyle yolunu bulmaya çalıştı ellerimduvarla buluştuğunda  Sonunda ışığı bulmuştu. Bir anda soğuk bodrum odası ışıkla buluştu gözlerini  kısıp ışığa alışmaya  çalıştı
Karanlığa alışan gözleri etrafı aydınlatan sarı ışık hüzmeleriyle kamaşıyordu...

Odanın köşesinde ikisi kız ikisi erkek dört çocuk birbirlerine zincirli bir şekilde duruyorlardı. O kadar zayıflardı ki hiçbir yaşam emaresi göstermiyorlardı. Karınlarında kocaman bir kesik vardı acemice ve üstünkörü dikilmişti. Çocuklardan birini tanımıştı. Kapıda onu bekleyen  yolu bulmasını sağlayan küçük kız. Ağzının kenarından  kan süzülürken kafasını kaldırdı. Gözleri bir ölünün gözleri gibi soğuktu. Ağzını açıp birşeyler söylemeye çalıştı.  Acı dolu bir inilti...
Ezra'nın korku ve şaşkınlıktan kaskatı olmuş vücudu birden çözüldü hızlı olması gerektiğini düşündü katil her an gelebilirdi belki de onu izliyordu. Telefonunu aradı bodrumda çekiyordu onları kurtarmalıydı... Küçük kız çırpınmaya başladı Ezra  şaşkınlıkla ona baktı kolunu kaldırmaya bile hali olmayan kız son gücünü kullanıp ona birşeyler göstermeye çalışıyordu. Aniden sırtında bir acı hissetti. Acı tüm bedenini ele geçirirken yer kıpkırmızı bir göl haline gelmişti. Soğuk bodrum katı sisli bir perde gibi gözünde kayboluyor perde  kapanmadan önce küçük kız belli belirsiz  birşeyler fısıldadı.
-Ha-tır-la
Küçük kızın heceledeği sözcükler gözlerini kapatırken beyninde yankılanmaya başladı.

Gözlerimi açtığında tanımadığı bir odadaydı. Terden sırılsıklam olmuş pijaması üzerine yapışmıştı. Yanımdaki koltukta uyuyakalmış Samet yerinden sıçradı
- İyi misin?
- Neresi burası.
- Ezra sana yardımcı olabilecek bir yerdeyiz. 6 yıl önce geçirdiğin kazadan dolayı beyninin doğru çalışmıyor olabileceğini söylediler. Araştırmaları için burada yatman gerekiyor. Sadece bir süre
Samet'in söylediklerini idrak ettiğimde kan beynime sıçramıştı.

- Beni bir deli hastanesine mi kapattın? Sesi tahmin ettiğimden de yüksek çıkmıştı.

- Yapma Ezra seni bir sokak ortasında baygın bir şekilde bulmuşlar. Ne kadar korktum biliyor musun?  Yalvaran gözlerle ona bakıyordu. Ezra kolundaki serumu çekti, Keskin bir acı hissetmişti kolundan sıcak kan damlalarının süzüldüğünü hissediyordu. Kalkıp dolaba yöneldi Kıyafetlerini eline  alıp Samet'e sert bir şekilde
- Çık üzerimi değiştireceğim  dedi

Samet şaşırmıştı ayağa kalktı
- Ezra saçmalama bu halde nereye gideceksin?

-Hanımeli sokağına...

YABANCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin