🔫

179 28 18
                                    

Ben acıyla yere düşerken o gülümsüyordu.

Babam dediğim adamın beline sakladığı silahla beni vurması vücudumdan çok kalbimin canını acıtmıştı.

Bir süre gözlerime baktıktan sonra en sert ifadesiyle konuşmaya başlamıştı.

"Sana ne yapacağımı bilerek buraya gelme cesaretini elbette takdir ediyorum ama seni bu kadar aptal yetiştirdiğim için üzülüyorum da."

Yüzümde zaferle oluşan bir gülümseme belirdiğinde o sadece kaşlarını çatmıştı.

"Üzülmesi gereken kişi sen değilsin, benim."

"Eller havaya, sonlar aşağı!"

İçeri giren Jinyoung ve arkasındaki polisler. Evet şimdi babam dediğim adam benim ne kadar zeki olduğumu anlıyor olmalıydı.

Polisler ellerini arkada birleştirip kelepçeyi taktıklarında bile hala bana şaşkınlıkla bakıyordu. Henüz şoktan çıkamamıştı.

Jinyoung polislere teşekkür edip onlarla beraber arabalarına yerleşirlerken tanıdık bir ses gelmişti.

"Jisoo!"

Seokjin! Tanrım onun burada ne işi var?!

Rol amacıyla yattığım yerden doğrulduğumda az önce depoya girdiğim kapıdan buraya doğru koşan bir Seokjin görmüştüm.

Yanıma geldiğinde bana sıkıca sarılmış ve ardından iyi miyim diye kontrol etmişti.

"Bir dakika... Sen vurulmamış mıydın?"

Sormasını beklediğim soruyu sorduğunda kıkırdamış ve başımı olumlu anlamda sallamıştım.

"Son teknoloji çelik yelek."

Tişörtümü kaldırıp resmen benim bir parçammış gibi görünen çelik yeleğe tıkladığımda derince bir nefes almış ve bana bir daha sarılmıştı.

"Sana bir şey oldu sandım."

Bu adamın bir anda şu anki olduğu hale dönüşmesi ne kadar beni güldürse de bir şeyi de merak etmiyor değildim. Buraya nasıl gelmişti?

"Beni nasıl buldun?"

Geri çekildikten sonra ayağa kalkmış ve benim de kalkmama yardım etmişti.

"Unutma Kim Jisoo ben de telefonları hackleyebiliyorum."

Göz kırptığında ağzım ve gözlerim aynı anda açılmışlardı. Bu benim aklıma hiç gelmemişti.

"Sinirli değil misin?"

Bu sefer aklına sinirli olduğu yeni gelmiş gibi bakmaya başladığında gülmek istemiştim ama gerçekten öfkeli göründüğü için kendimi tutmak zorunda kalmıştım.

"Sana çok sinirliyim. Nasıl böyle bir şeyi bana söylemezsin? Ölebilirdin ve seni ben değil bu çelik yelek korudu. Bilseydim buraya gelmene bile izin vermezdim. Şu hale bak! Ya tek başına olmasaydı, ya seni tuzağa düşürseydi. Ölebilirdin, o zaman ne ol-"

Elimi ağzına kapatıp gülümsediğimde o şaşırıp bir süre dursa da yine o sinirli ifadesiyle elimi çekmişti.

"Ölmedim ama. Bak hala buradayım."

Kendi etrafımda dönüp birkaç komik dans hareketleri yaptığımda istemsizce gülümsemişti ama hala korkusu ve öfkesi gözlerinden okunuyordu.

Neden bu kadar endişelenmişti? Gerçekten korkmuş muydu? Gözleri her şeyi anlatıyormuş gibi hissediyordum. Neden bende ona aynı şeyleri söylemek istiyordum? Ya da neden bende onunla aynı bakmak istiyordum?

"Bir daha böyle bir işe kalkıştığında bende bileceğim..."

Beni elimden tutup kendine çektiğinde gülümsemiş ve asla kendimden beklemeyeceğim bir şekilde ellerimi belline dolayıp çenemi göğsüne yaslamıştım. Yani şu an göz gözeydik.

Kalbini hissedebiliyordum. Kalbini hissetmek? Kalbi neden bu kadar hızlı atıyor? Benimki neden ona ayak uyduruyor? İkimizde cevabı biliyoruz değil mi?

"Çünkü seni asla yanımdan ayırmayacağım..."

♡♡♡♡♡

Soft olsun istedimmmm😆 Biraz kötü olmuş olabilir ama olsun ben yine de sevdim😅

Finale yaklaşıyoruz😇

Öpüldünüz😙

 Wanted Person わ °jinsoo°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin