🔫

225 36 23
                                    

Hala kolumdan tutup beni peşinden sürükleyen iri bedene baktım. Niçin bir anda beni önemsemeye başlamıştı? Ben ona karşı önemser hareketlerde bulunurdum ama o hiç öyle davranmamıştı. Şimdi ne değişmişti?

Ona karşı olan kinimi böyle zamanlarda koruyamamak beni çok sinirlendiriyordu. Sonrasında da kalbimin yumuşadığını hissediyordum ama bazen... Nedense buna kızmıyordum.

Gözlerim, kolumu tutan eline kaydığında onun gözünden ne kadar küçük göründüğüm geldi gözüme. O iri ve uzun bir bedene sahipti, kaslıydı ve güçlüydü ama ben ona göre kısa, güçsüz ve zayıftım.

Yüzümde oluşan gülümsemeyi fark ettiğim an istemesem de yüzümden silerken o hala bana dönmüyordu.

Beni bir yere götüreceğini söyledikten sonra kolumdan tutmuş ve gitmek istediğim yönden başka bir yola sapmıştı. Şu an ise genellikle bahçeli ve küçük evlerin hüküm sürdüğü bir yerde yürüyorduk.

"İlerideki evi görüyor musun?"

Az önce gülümsüyor olsamda başından beri dolu olan gözlerimle işaret ettiği yere bakmıştım. Usulca kafamı sallayıp bakışlarımı ona çevirdiğimde o da bana bakıyordu. Halimden memnunmuş gibi görünmüyordu. Aksine bir an önce gülümsememi istiyormuş gibi bir hali vardı, öyle hissediyordum. Neden böyle davranıyorsun Seokjin?

Az önce gösterdiği evin dış kapısında durduğumuzda kolumu bırakmış ve kapıyı açıp içeri geçmemi beklemeye başlamıştı.

Dışarıdan çam ağaçları ve çitlerle içerisinin görünmesi engelleniyor sadece evin üst katları görünüyordu ama şu an içerisi keşke dışarıdan görünseydi diye düşünmüştüm. O kadar güzeldi ki, insanlardan saklanan bir cennetti adeta.

"Beğendin sanırım."

"Beğenmek mi? Tanrım burası inanılmaz."

Şaşkınlığımı gizlemeden konuştuğumda gülümsemiş ve kapıyı kapatmıştı.

Büyük bahçeyi es geçerek evin dış kapısına doğru yöneldiğinde bende hayran bakışlarla bahçeyi süzmeyi bırakıp bakışlarımı oraya çevirmiştim.

Cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açtığında bende ona doğru yürümeye başladım. İçeri girip ışığı açtığında bende içeri girmiştim.

İçimden bir ses şimdiden ona yük olduğumu söylüyordu. Gitsem mi ki?

"Şey ben eve de gidebilirim."

"Bana yük olduğunu söyleyen o iç sese susmasını söyle. Bugün beraberiz. Sen iyi hisseden kadar da böyle devam edeceğiz."

Hayatımda ilk defa birinin söylediği şey beni mahçup ve utanmış hissettirirken içimde bir yerlerde günlük hayatta kullandığım Jisoo'nun bana binlerce lanet vurduğunu duyuyordum ama şu an içimde yıllarca sakladığım Jisoo'nun devri gülümsememi sürüyordu. Jin'in her yanında olduğumda o dışarıdan çıkmak ister ama siyah olan Jisoo'nun duvarlarından kurtulamadığı için çıkamazdı. Fakat şu an o kendini göstermek istiyordu. Bir kez olsun sonucu düşünmek istemiyordu.

Ben hala kapının eşiğinde dikilirken Jin çoktan kapıyı kapatmış mutfağa girmişti. Yani buradan mutfak olduğu görünüyordu.

Bende onu takip edip mutfağa girdiğimde kahve yaptığını görmüştüm. Birine 2 şeker diğerine şeker atmazken istemsizce kaşlatım çatılmıştı.

"Kahveyi nasıl içtiğimi nereden biliyorsun?"

Kafasını bana çevirip gülümsediğinde sadece yüzüne bakıyordum. Bu çocuk yakışıklı mıydı? Ben onu sıçana benzetirdim. Sanırım ondan nefret etmekle o kadar meşguldüm ki en yakın arkaşım ama en büyük düşmanım olan bu adamın yakışıklılığını fark edemedim.

"Senin hakkında bildiğim ama senin bilmediğin bir sürü şey var."

Kollarımı birbirine bağlayıp bir test yapmak istercesine ona baktığımda o da kendini hazırlamıştı.

"Mesela neleri biliyorsun."

"Tek birini söyleyeceğim sonra sen zaten senin hakkında çok şey bildiğimi anlayacak ve üst kattaki balkona çıkıp beni bekleyeceksin, tamam mı?"

Kıkırdayarak kafamı salladığımda o da beni köşeye sıkıştırmış gibi bir ifade takındı.

"Tüm ev adreslerini biliyorum. Şehir dışındakiker de dahil. Geçen gün seni aradığımda zaten seni içeriden görebiliyordum. Bornoz yakışıyormuş."

Ağzım 5 karış açılırken gülen bu sefer oydu.

Bana önce söylediği şeyi yapıp ayaklarımı sürüyerek üst kat merdivenlerine yönelmiştim.

Yukarı çıktığımda zaten hemen sağ tarafta görünen balkona doğru ilerlemiştim. Kapılar Fransız tarzındaydı ve balkonda aynı Paris'teki bir kafe gibi düzenlenmişti. Sevimli ve şık bir koltuk, kenarında nazik masalar ve birkaç yerde canlı çiçekler vardı. Balkon demirliklerinin beyaz ve orta boyda olması da manzarayı açıyordu.

Koltuğa oturup buradan çok net görünen yıldızlara bakmaya başladım. Bu bana acı ile güzel arasında olan bir anımı hatırlatmıştı.

Ben küçükken annem bana hep bir söz söylerdi.

"Bir gün sende çok güzel bir hayat yaşayacaksın Jisoo. Hayatında biri olacak ve o senin hayatını güzelleştirecek. Hayatına nasıl dahil olduğu veya başlarda ona karşı ne hissettiğin önemli değil kızım. Birini sevmek için başlangıca ve sona odaklanmana gerek yok. Onun gözlerinde yıldızları görebiliyorsan bu sana yeter. Ben senin yanında değilken o sana benim yokluğumu hissettirmeyecek..."

Ne dediğini şimdi anlıyordum. Annem yanımda değildi ama ben yokluğunu hissetmiyordum....

 Wanted Person わ °jinsoo°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin