Arabayı çalıştırırken yüzümde hafif bir gülümseme ve içimde düşünceli bir ben vardı.
"Nereye gelmen gerektiğini biliyorsun."
İğrenç sesiyle ardından attığı kahkaha sonrasında bunu kaldıramamış ve ona birkaç küfür savurup telefonumu kapatmıştım.
Şimdi ise ima ettiği yere doğru gaza yüklenerek sürüyordum arabamı.
Her zaman yaptığım gibi yine giymiştim o siyah kıyafetleri, ek olarak karanlık geceye ters düşen bir şapka da takmıştım. Ne olursa olsun bu şekilde gezmem gerekiyordu.
Yola odakladığım gözlerimi birkaç saniyeliğine telefonumu almak için yan tarafıma çevirmiş ve haber vermem gereken kişiyi aramıştım.
Bu gece ya ölecektim ya da ölecektim. 2 seçenekten biri gerçekleşecekti. Tek fark; birinde gerçekten ölecektim, birinde ise katilimin hayatını mahvedecektim.
Birkaç çalıştan sonra açılan telefonu hoparlöre aldım ve kenara koydum.
"Jisoo?"
"Vakti geldi."
"O halde eğlence başlasın."
Karşı taraftan duyduğum cümle ile yüzümde az öncekinin kopyası olan bir gülümseme oluşmuştu. Ne yapması gerektiğini biliyordu.
Yavaş yavaş tuzağımıza düşmesine rağmen bunu fark edemiyordu ve bu bizi sadece onu izlerken gülmeye itiyordu.
Şehir ışıklarının azaldığı ıssız ve karanlık, tanıdık yola girdiğimde ilerideki büyük depoyu az kalsın atlıyordum. Oraya gitmeliydim.
Depoya çok yaklaşmadan arabamı park ettikten sonra hızlıca indim ve çenemin altına indirmiş olduğum maskemi tekrar burnumu da kapatacak şekilde yukarı çektim. Planımız için benim görünmemem gerekiyordu.
İçeriden gelen beyaz ve parlak ışık bulunduğum yere zıttı. Ne kadar karanlık taraf burası gibi görünse de aslında içerisi karanlık olandı. Bazen ışık bile kendi parlaklığını sorgulardı.
Deponun büyük ve kırmızı kapısını iteleyerek açtıktan sonra içerideki ışık gözlerimi yakarken birkaç adım atmıştım.
Kamaşan gözlerim eski hallerini aldığında etrafa iyice bakmıştım.
Şu an hiç kimse görünmüyordu etrafta ama burada olduğunu biliyordum.
"Gelmişsin."
Boş depıoda yankılanan mide bulandıracak türden olan sesle başımı sesin kaynğına doğru çevirmiştim.
Deponun üst tarafındaki demir yerde duruyordu bana seslenirken. Şimdi ise yavaş yavaş iniyordu.
Üstünde beyaz, jilet gibi bir gömlek ve altında da krem rengi kumaş bir pantolon vardı. Şu an içeride biri olsaydı ve ona kimin suçlu gibi göründüğünü sorsalardı kesinlikle beni gösterirdi çünkü karşımdaki ruhsuz insanın yüzünde aynı zamanda samimi bir gülümseme de vardı. Oysa bazen ışıkları söndürmek isterdi insan gerçeği görebilmek için.
"Oradan bakılınca yalancı gibi mi görünüyorum?"
Maskemin ardından söylediğim şeyle gülerek başını sallamıştı.
"Hadi ama Jisoo. Hepimiz senin ne kadar iyi bir yalancı olduğunu biliyoruz. O Jin denen adamı şeytan benliğin ve melek yüzünle nasıl kandırdığını hepimiz gördük. Onu kandırmana rağmen benim onu öldürme planlarına engel olmaya çalışıyorsun, sadece komiksin. "
İstemsizce yumruklarımı sıkmaya başladığımda adeta bir yılan gibi tıslamıştım dişlerimin arasından.
"Onun adını o iğrenç sesinle anma seni pislik herif."
Yüzündeki gülümseme yavaş yavaş yerini kurnazlığa ve alaycılığa bırakmıştı. Bilmediği tek şey bu odada tek bir kişi zeki olandı ve o da herkesin bildiği aranan kişi idi.
"Ne için geldiğini biliyorsun Jisoo."
Ellerini az önce soktuğu ceplerinden çıkarıp yan taraftaki varile birkaç adım yaklaştıktan sonra devam ettirmişti beklediğim cümlesini.
"Öl ya da öl. Seçim senin."
Ardından gelen korkunç derecede yüksek ses...
♡♡♡♡♡
Pinkarmy_x ve k-dongsun bugün geldi😅
İşte yazmak istediğim kitap buydu😂 Sürekli kaymalar yaşadım, bazen istediğim gibi yazamadım ama aslında hep bu tür olsun istemiştim🤣
Bu bölümü beğendiniz mi?
Teorileriniz var mı?
Öpüldünüz😙
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wanted Person わ °jinsoo°
Fanfic"Seni bulduğumda çok eğleneceğiz.". "Beni bulduğunu ikimizde biliyoruz Kim Seokjin." "Evet biliyoruz Kim Jisoo." Telefonu kapattım ve kahvemden büyük bir yudum aldım. Benim konumumu bulabilmek için beni aramıştı. Ben de izin vermiştim. "Kıyamete ço...