Gaia, dostunun sözünü dinleyerek onunla vedalaştı ve Lena yanından ayrıldıktan sonra olan bitenleri ustası Kont Berserker'e anlatmak için Naekna'ya doğru yola koyuldu. Sakin bir yolculuk geçiren Gaia, Krallar Köprüsüne yaklaştığı zaman, köprünün yakınlarından dumanlar yükseldiğini fark etti.
"Guguuk, Guguuk. Ahhgg nerede bu lanet olası Sinsi Bıçak!"
Gaia, çığlıkları duyar duymaz atını dumanın geldiği yöne doğru sürmeye başladı. Dumanın geldiği yere vardığı zaman gördükleri karşısında ilk defa şaşkınlık geçirmişti. Ortada ne bir kervan ne de bir baskın vardı. Sadece üzerinden dumanlar süzülen büyük bir ateş yanıyordu.
Bu durum karşısında tedirgin olan Gaia, etrafı incelemek için atından indiği zaman dikkatini çeken tek şey yerdeki ayak izleri olmuştu. Gaia, izleri incelerken çalıların arkasından fırlayan bir ok ne olduğunu anlayamadan omzuna saplandı.
Omzuna saplanan okun darbesiyle sersemleyen Gaia, neye uğradığını anlamak için hançerini çıkarıp etrafına bakındığı zaman gördüğü tek şey çalıların arasından çıkan bulanık insan siluetleriydi. Omzuna isabet eden ok zehirli olduğu için zehirin etkisiyle baygınlık geçiren Gaia, yere yığıldı.
"Bir an önce onu götürmemiz gerekiyor. Omuzundaki yarayı tedavi ettikten sonra hemen yola koyulalım. Efendimizi bekletmemeliyiz."
Gaia, etrafındaki mırıldanmaları duyar gibi olsa da artık bilincini tamamen kaybetmeye başlıyordu. Gaia'yı vuran kişiler onu bir at arabasının arkasına bindirerek oradan ayrıldılar.
Gaia, arabanın sarsıntısından dolayı kendine geldiği zaman yavaşça elini bel kemerine götürdü. Hançerleri olduğu gibi yerinde duruyordu. Gaia, hançerleri yerinde durduğu için bu haydutların ya çok ahmak olduğunu ya da bu işin içinde başka bir şeyler olduğunu düşünmüştü. Gaia; bu işin arkasında ne olduğunu, kim olduğunu öğrenebilmek için yerinden kımıldamayıp baygın numarası yaparak yolculuğuna devam etti.
Araba ağaçlarla sarmalanan bir ormana girdiği zaman, Gaia bunun bir fırsat olduğunu düşünerek ayağa kalktı ve arabanın arkasından atladı. Gaia'nın kendine gelerek kaçtığını gören koruyucular, onu yakalamak için hemen atlarından indiler ve peşine düştüler. Uzun bir koşuşturmacanın ardından Gaia, kaçamayacağını anlayarak durdu ve sırtındaki biri uzun biri kısa kılıcını çıkartarak savunma pozisyonunu aldı.
"Kimsiniz siz ve ne istiyorsunuz benden?"
Kırmızı renkli ve sarı işlemeli pelerinler giyen koruyucular, sırtında bulunan iki kılıcı kınından çıkarıp kılıçlar birbirlerini destekleyecek şekilde çapraz tutarak birer birer Gaia'nın etrafına toplandı. Gaia'nın etrafını saran koruyucular onu geniş bir çemberin içine hapsettiler. Çemberin dışında kalan koruyucu sakin bir ses tonuyla Gaia'nın sorusunu cevapladı.
"Yolculuğuna devam etmiş olsaydın, bunu öğrenecektin Gaia."
Gaia, karşısındaki adam adını bildiği için ufak bir şaşkınlık geçirdi.
"Size son kez soruyorum. Kimsiniz siz, hem adımı nereden biliyorsun sen?"
Koruyucuların sözcüsü, Gaia'nın bu tehditkâr sözleri karşısında sırıtarak sözlerine devam etti.
"Üzgünüm Gaia ama sana kim olduğumuzu ben söyleyemem. Eğer bunu öğrenmek istiyorsan bizimle gelmen gerekiyor."
Gaia, koruyucunun sözleri karşısında hiddetlenerek sert bir ses tonuyla ona cevap verdi.
"Size neden güveneyim? Kim olduğunuzu bile bilmiyorum."
Gaia'nın sözlerinden sonra etrafındaki koruyucular çemberi biraz daha daraltmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEGORYAN EFSANESİ- RUH TOHUMU [TAMAMLANDI]
FantasyLegoryan Diyarındaki usta bir suikastçinin hikayesini dinlemeye hazır mısınız? Gaia, "Namı Değer Sinsi Bıçak" hayatını Legoryan Diyarı'ndaki kötülüğü durdurarak adaleti sağlamaya adamıştı. Gaia, çıkacağı bu zorlu süreçte pek çok gizemi keşfetmesinin...