Genç olan, elindeki içki şişesini çimenlerin üzerine koymaya çalıştı kontrolsüzce. O kadar çok içmişti ki, vücudu sözünü dinlemiyor, kendi başına hareket ediyordu. Kolları tikleniyor, ellerinin titremesine ve kontrolsüzce sallanmasına engel olamıyordu. Zihni hala yerinde gibiydi ama bulanıklaşıyordu, söylemeden önce hala düşünecek kadar kendindeydi ama düşünse bile kelimeler birden ağzından çıkıveriyordu.
Şişenin düz durabilmesi için toprağa bastırdı birkaç kere. Ne kadar denerse denesin, lanet şey bir türlü dik durmuyordu. Sorunun şişede değil de elinde olmasını anlaması birkaç dakikasını sürdü. Kendi kendine gülüp şişeyi mezar taşının üzerine bıraktı ve yaslandı.
"Wuxian, çok içiyorsun."
Dinleyecek halde bile değildi. Ona baktı, endişeli gözlerini görünce gülümsedi. "Aah, Leo," şişeye uzandı tekrar. Elleri sanki bir mikser tutuyormuş gibi titriyordu. "Beni bu kadar önemsemen çok hoşuma gidiyor." Ve en sonunda almayı başarıp kafasına dikti. Su içermiş gibi içiyordu. Leo onun içtiği şişelere baktı. Wuxian on dokuzuna yeni girmişti.
Yerde on iki tane bira şişesi vardı.
Şu an gerçekten de çok fena sarhoştu, eğer kalkıp birini sebepsiz yere öldürmeye çalışsa Leo buna karışmazdı. Birine vuracak gücü bile yoktu, şişeyi kavrarken sallanıyordu ve birkaç kere de düşürüp yarısını toprağa dökmüştü zaten. Uzun bir süre sessizlikten sonra Wuxian kıpırdandı, tırnaklarını ellerine bastırıp acısını hissetmeye çalıştı. Hala düşünebiliyordu ama artık beyninin içi daha karışıktı, bir sürü şey geçiyordu aklından. "Woaa.. Leo, Leo bak! Hissetmiyorum bile!" Ani bir tikle yanlışlıkla derisini yırttı. Kan tanecikleri toplanmış, yavaşça süzülüyordu. "Tanrım..Wuxian!" Onu bu yüzden içmeye götürmek istemiyordu.Ne zaman sarhoş olsa saçmalar, onu mezarlıktan çıkartmak için kolunu tutunca da sanki taciz ediliyormuş gibi bağırıp ona dokunmamasını söylerdi. Leo böyle bir şeyin olacağını tahmin ederek yanında yara bantları, sargılar ve hatta dikiş malzemeleri bile getirmişti. En kötü ihtimal, şişeyi kırıp kendisine saplaması olabilir diye düşünmüştü. "Bu kadar sarhoş olacaksan neden içiyorsun?! Sen beşinci kutuda gidersin zaten, neden on iki tane içmek zorundaydın ki?!" Wuxian'ın yırttığı yere bir yara bandı yapıştırıp elini tuttu. Üzgünce nefes verdi.
Onun sarhoş olmasını seviyordu, istediğini söyleyip gülerken çok sevimli görünüyordu ama bu fikirlerin çok bencilce olmasını umursamamaya çalışıyordu. Wuxian'ı gerçekten çok seviyordu.
"Leo.. Yoksa bana mı aşıksın? Koca adam seni.." Wuxian'ın beyni hala çalışıyordu. Tamam, belki gittikçe kötüleşip kendini kontrol edemez hale geliyordu ama mantıklı düşünebiliyordu. Mantıklı düşünüp, mantıklı hareketler yapsa hiçbir sorun olmazdı ama o, sarhoşluğun etkisiyle düşünse bile dürtüsel hareket ediyordu. Leo bu soru karşısında duraksadı, itiraf etse bile hatırlamayacağını biliyordu ama yapmayacaktı. "Saçalama Wuxian.."
Nedensizce bir üzüntü hissetti Wuxian. Sanki.. Kalbi kırılmış gibiydi. "Leo." Kafasını kaldırıp ona baktı. "Elini tutabilir miyim?" Tıpkı bir çocuk gibi sormuştu, tamamen masum bir soru. Leo karşı gelemeyerek elini uzattı, parmaklarının nazikçe tutulup incelenmesini izledi. Vücudunda pek çok yara vardı. Parmaklarında, avuç içlerinde, yüzünde, göğsünde, sırtında.. Her yeri yara doluydu. Bir zamanlar kafes dövüşçüsüydü ve orada aldığı yaralar yetmiyormuş gibi çıkışta, en yorgun olduğu zamanda para için önünü kesen küçük çeteler oluyordu.
Wuxian ellerindeki yaralara dokundu, okşayıp şişkin izleri inceledi büyük bir dikkatle. Sonra eline yaklaştı, parmaklarını, avuç içini öptü. Leo ne yapacağı konusunda hiçbir fikri yoktu. Gerilmişti ve bu iş kesinlikle iyi bir yere gitmiyordu. "Leo.. Benden utanıyor musun?" Elini bırakıp ona baktı Wuxian, gözleri dolmuştu. "..Hayır, sen benim.. Benim en iyi arkadaşımsın, arkadaşlar birbirinden utanmaz." Wuxian nefes verip kalktı. Mezarın üzerine çıkıp toprağa uzandı. "Artık bir ölüyüm." İkisinin de ölülere pek saygısı olduğu söylenemezdi, ikisi de neredeyse her gün okuldan kaçıp mezarlığa içmeye gelirlerdi ama daha önce hiç böyle bir hareket yapmamışlardı. "Ama ölüler konuşamaz?" Kafasını ona çevirdi Wuxian. "Uh.. Benim kalbim öldü ama? Kırıldı, parçalara ayrıldı ve şimdi muhtemelen toz olmuştur. Huuuf.. Hehe~ Tozları halının altına süpürdüm~." Dediklerinden tek bir kelime bile anlamamıştı. "Xiao'yu hatırlıyor musun? Beyaz saçlı olan hani? Beni aldatan.. Birkaç kişiyle. Ben onu hala seviyorum ama..Kafam karışık.. Şey gibi, bazen aklıma gelince tekrar birlikte olmak istiyorum ama bazen de.. Başka biri aklıma geliyor ve ben ona.. Ben ona her şeyimi vermek istiyorum. Sevgimi, gülüşlerimi, öpücüklerimi, bedenimi.. Çok garip bir duygu, ne zamandır kafamı kurcalıyor.." Leo sinirlendiğini hissetti. Onca zamandan sonra ona Xiao'yu unutturduğunu sanmıştı ama şimdi de sikik biri daha çıkmıştı ve kim olduğunu bile bilmiyordu. "Pekala, bana kim olduğunu söylersen yardım ederim belki." Wuxian ona baktı. Yüzünü inceledi, gözlerini, dudaklarını. Onun sinirli yüzünü tamamen hafızasına kazımak istedi ama ayılınca her şeyi unutacağını ve onun da hiçbir şey olmamış gibi davranacağını biliyordu. "Sen benim en iyi arkadaşımsın, bu yüzden söylemem. Seni de kaybetmek istemiyorum, bu benim sonum olur. Yok olmak istemiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaoi OneShot
RandomDikkat: Bu hikayelerin hepsi eşcinsellik içerir, homofobiksen bizleri uğraştırma ve burayı terk et. Hikayelerde cinsellik olacaktır, çoğunda bulunacağı için eğer midenizi bulandırıyorsa o bölümleri atlayabilirsiniz. Tabii sürekli cinsellik olmayacak...