Jimin
Başımda dayanılmaz bir ağrı hissederek uyandım, gözlerimi açmaya çalıştım ama birileri sırf uyanamamam için gözlerimin üstüne kaya koymuştu sanki.
Esnedim ve gözlerimi yavaşça açtım, pencereden gelen parlak ışık beni neredeyse kör edecekti. Hareket etmeye çalıştım ama belime sarılı bir el demir gibi beni tutmuş bırakmıyordu.
Jungkook, ya da tavşan çocuk, neredeyse üstümde yatıyordu, vücudu benimkini kaplamıştı, tatlı yüzünü boyun girintime yaslamıştı. Kiraz dudaklarından sessiz mırıltılar geliyordu, nefesi boynumu gıdıklıyordu
İçimden bir ürperti geçti ama bu hafif açık olan pencereden gelen soğuk hava yüzünden değildi. Tam olarak üstümde yatan birisi yüzündendi. Kiraz dudaklarının boynuma değmesi, bazı bölgelerimizin tam üst üste olması hafifçe kızarmamı sağlıyordu.
En son ne zaman böyle hissetmiştim hatırlamıyorum. Düşüncelerimi durdurmak istedim ama bu düşünceler acı çeken aklımı kaplamıştı.
Minik bir horultu duydum. Jungkook bana daha sıkı sarılmaya başladı, en sevdiği havuç peluşuymuşum gibi daha da fazla yakınına çekiyordu. Eğer aramızda kıyafetten engeller olmasaydı kesinlikle tek bir vücud olabilirdik.
"Tavşan çocuk, uyan.". Sesim yanaklarımı kaplayan hafif kızarıklığa rağmen soğuktu. "Havuçlar konuşamaz o yüzden sus.". Kafasını iyice boynuma gömdüğü için ve daha uyanamadığı için sesi boğuktu.
Yüzünü boynuma daha da fazla gömdü ve çok daha sıkı sarılmaya başladı. "Uyan artık tavşan çocuk.".
"Hayırrr havuç.". İtiraz etti, eğer bu başka bir zaman olsaydı tatlı bulabilirdim ama kafamın içindeki binlerce düşünce ve ağrısı buna engel oluyordu.
"Uyan, yoksa kafanı bacaklarının arasına yerleştiririm, tavşan çocuk.". Sesim ve söylediklerim düşüncelerimin zıttıydı. "Ha- J-jimin? - JİMİN!".
Jungkook kafasını hızlıca boynumdan kaldırdı, gözlerini kocaman açmıştı, yanaklarını güzel bir pembelik kaplamıştı. Sanırım aşırı derecede şaşırmıştı, hemen üstümden kalkmaya çalışırken yere düşmüştü ve kafasını yatağın yanındaki komidine çarpmıştı.
" Ahh!". Alnının tam ortasındaki kırmızı izi ovuşturarak inledi. Hafifçe kıkırdadım ama beynim iç karışıklık için güzel bir zaman olduğuna karar verince durdum.
Dirseğime yaslanıp duruşumu düzelttim. Yerde bacaklarını kendine çekmiş alnındaki kırmızı izi ovuşturup hissettiği acıyı geçirmeye çalışan Jungkook'a baktım.
"Günaydın.". Sesimi duymasıyla hızlıca kafasını bana çevirdi. Onun rezil hallerini gördüğümü fark ettiğinde yüzü kıpkırmızı olmuştu. "S-selam J-jimin.". Gergin bir şekilde boynunu çıtlattı. Gözleri ben hariç her yerdeydi.
"Hmm selam, şuan neredeyim?". Bakışlarımı küçük odada gezdirdim, duvarları koyu maviydi. Odanın köşesinde tatlı bir havuç peluşu gördüğümde gülümsedim.
"Odamdasın.". Oturduğu yerden yavaşça kalkarak söyledi. "Dün gece hakkında...". Sesi çatlamıştı, gergin bir şekilde boğazını temizledi ve yatağa oturdu.
Dün gece olanlar aklıma gelmeye başladı ama hepsi parça parçaydı. Aklıma sadece tutkulu bir şeklide öpüşmemiz ve geçmişim hakkındaki korkunç gerçeği ona söyledikten sonra ağlamamdı.
Ruh haliminin aniden neden değiştiğini anlamadım. Belki de baş ağrımdan dolayıydı ya da yıllar sonra birisine, umursamaya başladığım birisine, açıldığım içindi.
Utangaç ve güçsüz hissettim, aslında hissettiğim duyguyu nasıl tanımlayacağımı bilmiyorum.
"Eğer bunun hakkındaki birisine en ufak bir şey söylersen sonuçları asla kaldıramazsın.". Şu an kendim olduğumdan şüpheliyim. Sadece bir saniye içinde sevdiğim birisine karşı nasıl kalpsiz olabilmiştim?
"B-bana güvenmiyor musun?". Jungkook'un sesi fazla kısıktı, kendi kendine söylüyor gibiydi ama duydum. "Hayır.". Bir anda bu kelime ağzımdan döküldü ama onun kırılmış yüz ifadesini gördüğümde ne dediğimi fark ettim.
Belki de şuan sadece yalnız kalmak istediğim anlardan biriydi, bir köşeye çekilip acı içinde ağladığım anlardan...
Bu Jimin'in umursadığı tek kişinin kalbinin kırılmasını sağladı. Ondan uzaklaşmasını ve kendince bir daha asla arkaya bakmamasını. Çünkü Jimin Jungkook'un ona yakınlaşmak ile ilgili tüm umutlarını kırdı, tam da ona en çok ihtiyacı olduğu anda...
"Gitmeliyim.". Sessizce mırıldandım ve yataktan kalktım. Eğer biraz daha kalsaydım biliyordum ki kendimi daha fazla kaybedip zaten yıkılmak üzere olan duvarlarımı öyle bir yıkardım ki geri dizmem imkansız olurdu.
Odanın kapısını açıp dışarıya çıktım, arkamda kırılmış bir Jungkook bırakarak. Kapıyı kapattım ve arkama bile bakmadan küçük evden uzaklaşmaya başladım.
Ama Jimin'in bilmediği bir şey vardı ki dışarıya çıktığı anda Jungkook hastahaneden bir telefon almıştı ve annesinin hayatını kaybettiğini söylemişlerdi. Ve bu onun tamamen yıkılmasını sağlamıştı.
*
Çoook kısa oldu özür dilerim, önceki iki bölümden 1K idi ama bu bu kadar kısa... Daha fazla yazamadım ama en azından çok bekletmedim bölümü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Good Boy's Bad Boy✓ | JiKook
Fanfiction✧ Jungkook'un yüksek miktarda paraya ihtiyacı vardı ve bu parayı kazanmasının en kolay yolu okulunun adeta kapalı kutu olan "bad boy'u Park Jimin ile sevgili olup, onu rezil etmesiydi. ˚ ˳⊹︶꒦ ︶꒷꒦ ︶˚ ˳꒦ ︶꒦ ︶꒷꒦˚ ˳⊹︶꒦ ︶꒷꒦ ︶˚ ˳ ↝Top : Jimin ↝Bottom : Ju...