My Sweet Baby

4.2K 301 58
                                    

Jimin

Jungkook'u en son cumartesi sabahı görmüştüm, kesinlikle aşık olduğum kişinin kalbini kırdığım gün... Girdiği iddia hâlâ devam ediyordu ama olanlardan sonra benim yüzümü bile görmek istememesinden korkuyordum.

Pazar gününün nasıl geçtiğini anlamadım, tuhaf bir şeyler olduğunu fark etmedim bile. Jungkook'un bana ders çalıştırmak için kendisini ya da beni zorlamaması gibi. Nasıl olduysa bir kere bile aklıma gelmemişti. Belki de o gece yaşanmasaydı, yaşayabileceğim en iyi hayatı çevremdeki tek kişiyle yaşıyor olabileceğim düşüncesi beynimi tamamen ele geçirdiği içindi.

Ama her şeyin bir sebebi vardır, en azından ben böyle düşünüyorum, bunun bir sebebi olduğuna emindim ama daha ne olduğunu çözememiştim. Ve pazartesi gelmişti, en çok gelmesinden korktuğum gün.

Okula normalde gittiğimden daha geç gittim. Sınıfın kapısından içeri girdiğim anda herkes tuhaf tuhaf bakmaya başladı. Öğretmen küçümseyici ifadelerimden kaçmayı çok iyi bildiği için konuşmadan kafasıyla yerime oturmamı işaret etti.

Yerime oturup dışarıyı izlemeye başladığımda bir şeyin eksik olduğunu hissettim. Sınıfta gözlerimi gezdirdim, bazıları defterlerini yazı yazarken öğretmene yetişmeye çalışıyordu, bazılarının ise dersle hiç bir alakası yoktu.

Bunların hepsi normaldi ama hâlâ bir şeyler eksik gibiydi, belki de birisi. Sınıftaki tek boş sıraya baktım, Jungkook'un sırası.

Kaşlarımı çattım, okulun açık olduğu 180 gün içinde bir gün bile gelmemezlik yapmayan Jeon Jungkook bugün okula gelmemişti. Kar fırtınası veya tsunami bile olsa gelirdi, ölecek gibi olsa bile gelirdi.

Eğitimini işte bu kadar önemsiyordu. Göğsümde tuhaf bir şey büyümeye, karnım kasılmaya, ellerim nedensizce terlemeye başladı 'Ona kötü bir şey mi oldu, o iyi mi, sakin bir şekilde düşün, ona bir şey olmadı, sadece hasta.'

Terli ellerimi pantolonuma silip telefonumu çıkardım, ona kısa bir mesaj attım. Cevap verip vermediğini görmek için telefonuma bakmaya devam ettim. Tüm günümü neredeyse her saniye bir cevap veya bir arama için telefonuma bakarak geçirdim, ama ikisi de olmadı.

Endişelenmeye başlamıştım, kendime ne olduğunu bilmiyordum, ya beynimin düzgün bir parçasını kaybetmiştim ya da çok fazla düşünüyordum. Okulun bittiğini belli eden zil çaldı ve eşyalarımı alıp hızlıca yerimden kalktım.

Hızlı bir şekilde koridora çıktım ve beni durdurmaya çalışan herkese ters bakışlar atarak okuldan çıktım. Okul bahçesinden de çıktığım anda huzurumu ve akıl sağlığımı geri kazanabileceğim tek yere doğru koşmaya başladım.

Jungkook'un dairesinin önünde durdum, derin bir nefes alıp kapıyı çaldım ama bu kapının açılmasını sağladı. Çok az açılmıştı, arkasında ne olduğunu göstermiyordu.

Kaşlarımı çattım, 'Kapı neden açık, birisi zorla içeriye mi girdi?'. Kalbim çok kızlı atıyordu. Bir elimle yumruğumu sıktım ve diğeriyle yavaşça kapıyı tamamen açtım.

Karşımdaki görüntü sayesinde neredeyse gözlerim yuvalarından çıkacaktı. Tüm ev dağılmıştı. Eski televizyonun yanındaki eski kanepe ters dönmüştü ve çatlamış olan duvara yaslıydı.

Yerler ve duvar nemliydi, her yerde kırık tabaklar vardı... Geçen iki günde deprem olmadığına emindim. Yavaşça içeri girerken ellerim titriyordu.

Daha önce hiç bir şeyden korkup kaçan birisi olmamıştım, bu duyguyu en son hapise girerken hissetmiştim, bu kadardı, asla tekrardan yaşanmamıştı ama şuan gördüğüm görüntü titrememi sağlıyordu.

The Good Boy's Bad Boy✓ | JiKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin