Oktay: Hey! (19:37)
Oktay: Yine ben..
Çağrı: Hoş geceler, Kır Çiçeğim.
Çağrı: Bir sorun mu var?
Oktay: Enes.. O tam bir şerefsiz.
(Oktay yazıyor..)
Çağrı: Hey, konuyu biliyorum. Aşağı yukarı yani.
Çağrı: Üzgünüm, biraz kulak misafiri oldum.
Oktay: Beni mi takip ediyorsun, demeyeceğim..
Oktay: Çok mu bağırıyorduk?
Çağrı: Kütüphanede kavga ettiğinizi düşünürsek.. Belki biraz?
Oktay: Allah'ın cezası.. Rezil oldum.
Oktay: Ondan nefret ediyorum.
Oktay: O sikik herif..
Oktay: Of. Yine bir şeyler anlatmanı istesem seni kullanmış olur muyum?
Çağrı: Hayır, aksine bundan onur duyarım.
Çağrı: Sen iyi hissedeceksen gece gündüz susmam, anlatırım.
Oktay: Pekâlâ..
Oktay: Peki ses atmanı istesem?
Çağrı: Tabii, olur tabi.
Çağrı: Sanırım yine mitoloji dışı bir şeyler istersin?
Oktay: Sorun olmazsa tabi, lütfen.
Çağrı: Pekâlâ.. Kısa kısa olabilir belki kayıtlar. Biraz meşgulüm. Tek seferde anlatmam sıkıntı.
Çağrı: Ve anlatırken kekeleyip 'ee' demek istemiyorum. O sebepten defterimden okuyacağım. Başlıyorum..
Çağrı: Not almak isteyebilirsin, bu güzel olacak.
/Y.N: Ses kayıtları arasında geçen eylemler -Nefes aldı, başını kaldırdı gibi- efsanede geçen karaktere aittir. Yani bunları yapmıyor, okuyor. Anlatamadım gibi../
Çağrı: *ses* “Tarihi asla bilinmeyen bir zamanda…” Derince iç çekti.. “Ayın üzerinde yaşam süren bir prens vardı. Bir bedene sahip değildi, teni ışıktan var edilmişti. Ay, ışığını onun teninden alıyordu. Aslında ay, ışığını güneşten değil, prensten alıyordu. Bedeni olmayan bir adam düşünmesi zor ama ışığının ne kadar gür olduğunu hayal edebiliyorum.” Derin bir nefes aldı.
Oktay: Gerçekten güzel bir şeyler geliyor anlaşılan.
Çağrı: *ses* “Ay ışığı prensi dünyayı izleyip iç çekiyordu, dünyanın sahte güzelliğine kapılmıştı ama memleketi bildiği, toprağı olarak kabul ettiği ayı da terk edemiyordu. Dünyaya baktığında… En çok denizi sevmişti,” Son kısım fısıltıyla dökülmüştü..
Çağrı: *ses* “Denizin enginliği, derinliği, gizemi, yıkılmaz görüntüsüne tutulmuştu ve ne zaman ışığını denizin üstüne düşürse, denize dokunuyormuş gibi hissedip öleceğini düşünürdü."
Çağrı: *ses* Gözlerimi denize çevirdim, denizin yüzeyinde ayın titreyen o yoğun ışığına baktım. Birbirlerine dokunuyorlardı. "Bir gün bir adamı, o çok sevdiği denizin kıyısında gördü. Simsiyah kıyafetler giymiş bir adamdı, ay ışığı prensi gözlerini denizden çekip, adamı izlemeye başladı. Sanki bu adam denizin ta kendisiydi. Daha sonra her akşam aynı kıyıya gelmeye başladı. Sanki denizin bekçiliğini yapıyordu. Tıpkı ay ışığı prensi gibi."
Oktay: Hikayenin orijinalinin böyle olduğunu düşünmüyorum.. Ama eminim aslı bu kadar güzel değildir.
Çağrı: *ses* Kalbimde hissettiğim o garip his boğazıma ellerini geçirirken gözlerimi Karan'a çevirdim. Bir süre sessiz kaldı, hiçbir şey söylemeden öylece gökyüzünü izlemeye devam etti. "Adamın kasvetli ama yıkılmaz, güçlü duruşu ay ışığı prensini gün geçtikçe daha da büyük bir çıkmaza sürükledi ve bir gün prens dünyaya indi. Adamla birbirlerine aşık oldular. Tuhaf olan, adam onu hiç yadırgamamıştı.” Karan dişlerini sıktı. “Bedeni olmayan bir ışığa aşık oldu. Sanki o ışığa ihtiyacı vardı. Ay ışığı prensi ay gardiyanları tarafından dünyaya inme yasağı aldı. Aya hapsedildi. Gür ışığıyla sevdiği adama bağırdı, sesini duyuramadı. O sadece bir ışıktı. Fazlası değil.”
“Adam biliyor muydu prensin mahkûm edildiğini?”
“Hayır,” dedi Karan.
Çağrı: Üzgünüm, biraz boğazım kurudu. Su içip hemen geleceğim.
Oktay: Sorun değil, acele etme ve sesini dinlendir.
Çağrı: Geldim bile, devam ediyorum.
Oktay: Nasıl istersen.
Çağrı: *ses* “Bilmiyordu. Her gece ay ışığı prensini bekledi. Yılmadan. Aylarca. Prens gelmedi. Gökyüzünden ışığıyla çığlık attı ama adama kendini duyuramadı. Adam terk edildiğini düşünmüştü, belki de aklını kaçırmıştı, bilmiyordu. Artık kavuşamayacaklarını düşünen ay ışığı prensi tüm ışığını söndürdü.”
“Ne?” Bir an kaşlarım çatıldı. “Öldü mü?”
“Kendini öldürdü.”
“Peki ya adam?”
“Aynı gece adam, ay ışığı prensinin onu hep benzettiği denize baktı. Ayakkabılarını çıkardı ve kendini denizin kollarına bıraktı. O gece, sevdiğinin ışığı tıpkı çarpan son nabız gibi titrekçe denizi kollarına alırken, adamın cansız bedeninin üstüne yansıdı. Ne ay ışığı prensi bildi sevdiği adamın öldüğünü ne de adam bildi ay ışığı prensinin ışığını son kez onu aydınlatıp tamamen söndüğünü.”
Oktay: Vay canına, çok güzel..Oktay: Mutlu son beklemiyordum tabii, mutlu son olsa bu kadar güzel olmazdı.
Çağrı: Beğenmiş olman beni çok mutlu etti..
Oktay: Bak ne diyeceğim.
Çağrı: Merak ettim?
Oktay: Yarın gece oturmak yerine sabaha kadar güzel bir uyku çek.
Oktay: Ve ben de sana bir şeyler anlatayım?
Oktay: Ne anlatacağımı bilmiyorum ama internetten bulabileceğime eminim.
Çağrı: Çocuk kalmış kalbimin sakinleşmesi için bir kaç dakika ver bana..
Çağrı: Eros’un okları aşkına.. Düşüncesi bile çok güzel.
Oktay: O halde?
Çağrı: İsteğine uyarak dediğini yapacağım. Umarım heyecanımı bastırır, uyuyabilirim..
Çağrı: Ama bu gece yazmamda sorun olur mu?
Oktay: Aslına bakarsan sana kısa sürede alıştım ve sabah telefonumda mesajlarını görmek isterim.
Çağrı: Üzgünüm Kır Çiçeğim, gidip aklımı toplamam gerekiyor. Pelte olmuş durumda..
Çağrı: İyi geceler, şimdiden.
Oktay: Tamam.. İyi geceler. :)
An itibariyle taslağımda bölüm kalmadı.
Hiç anlamayacak insanlara laf anlatmaya çalışmaktansa susup uzaklaşmak en az yoranı. Bıraktım kendi doğru bildiklerinde boğulsunlar.
Charless Xavier
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOT | bxb Texting
Teen FictionÇağrı: Not al bir köşeye, bakarsın lazım olur. _____________________ |Herkes bi' manyak. | |Ama herkes bi' aşık. |