2. Gün
Çağrı: Bir adamı sevdim.
Çağrı: Eğer ağlarsam, belli olmasın diye yağmurlar yağdırabilecek bir adam.
Çağrı: O kadar güzel ki, sadece gözleriyle bile beni anlamlı kılabilen bir adamı sevdim.
Çağrı: Ve hâlâ seviyorum.
Çağrı: Bugün için sana ilk kadının efsanesini anlatmayı düşünüyordum.
Çağrı: Ama bunun yerine seninle sohbet etmek istediğimi fark ettim.
Çağrı: Seni gördüm.
Çağrı: Yanımdan geçtin.
Çağrı: Sadece bir kaç saniye için, o tatlı esinti burnuma taşıdı kokunu.
Çağrı: Bu kadar güzel olmasını beklemiyordum.
Çağrı: Nefesimi tuttum.
Çağrı: Dilediğim an ciğerlerime toplayamayacakken bağımlısı olmayı istemedim.
Çağrı: Ama çok geç..
Oktay: Sen bu saatte yazmazdın? Ve beni nerede gördün sen?
Çağrı: Geceyi bekleyemeyeceğimi fark ettim.
Çağrı: Kapalı çarşıda rastladım sana.
Çağrı: Sadece bir an için başımı çevirdim ve kulaklarına varan gülüşünle bana doğru geldiğini gördüm.
Çağrı: Öyle güzel gülünür mü gözünü seveyim?
Oktay: Parka geldim. Selam vermeli ve peşime düşmeliydin.
Oktay: Şimdi kolalarımızı tokuşturuyor olabilirdik?
Çağrı: Merak ediyorum.
Oktay: Neyi?
Çağrı: Ya beni tanıyorsan?
Oktay: Hm, biraz daha aç.
Çağrı: Diyorum ki, ya geçmişinde acı verdiğin biriysem?
Çağrı: Ya geçmişinde acı veren biriysem?
Oktay: Eğer canını yaktıysam ve bunun için hiçbir şey yapmadıysam sorun her neyse üstüne düşer ve geç kaldığım günleri telafi ederim.
Oktay: Eğer canımı yaktıysan ve bunun için hiçbir şey yapamadıysan sorunun ne olduğunu ölçüp tartar ve mantığıma göre hareket ederim. Şayet ortada çok ciddi bir sorun yoksa, zaten mantığım seni affetmemden yana olacaktır.
Oktay: Şimdi söyle bakalım, sen hangisisin?
Çağrı: Canını yakmadım, bundan emin olabilirsin.
Çağrı: Canımı yakmadın, bundan şüphen olmasın.
Çağrı: Sen sadece beni yaktın ve avuçların arasında küle dönüyorum.
Çağrı: Bundan yana şikayetim yok, şimdilik.
Çağrı: Günden güne farkında bile olmadan ateşimi harlıyorsun.
Çağrı: Ve ben gözlerimiz birbirine değdiğinde küllerimden doğacağım o günü bekliyorum.
Çağrı: Sadece biraz sabır.
Oktay: Tamam... Bu fazla iyiydi.
Oktay: Anka, ha? Severim.
Çağrı: Peki ya beni? O onura erişebilecek miyim?
Oktay: Zaman ilerliyor, ne olacağını bilemeyiz, değil mi? Tik, tak, tik, tak.
Çağrı: Hm, altı açık soru ve cevaplar.
Oktay: Sadece sana ayak uyduruyorum.
Oktay: Dansını beğendim ve eşlik etmemek için hiçbir neden göremiyorum.
Çağrı: Bir bilsen nasıl güzelsin..
Çağrı: Sakinleşmeli ve iş başı yapmalıyım.
Çağrı: Ama unutmadan,
Çağrı: Dokuz gün sonra seni bir yere davet etmek isterim.
Çağrı: Hm.. Cumartesiye denk geliyor.
Çağrı: Bir gece önceden tekrar haber verir ve konum atarım, hm?
Çağrı: Gelip gelmemek sana kalmış.
Oktay: Bu bir randevu mu?
Çağrı: Öyle mi olsun isterdin?
Oktay: Hayır?
Oktay: Yani evet ama bu biraz karışık?
Çağrı: Sakinleş, bu bir randevu değil.
Çağrı: Sen sadece takvimini kontrol et ve o gün geldiğinde ne olduğunu söylememi bekle.
Çağrı: Şimdilik, güzel günler diliyorum. 👋🏻
Oktay: Pekâlâ.
Oktay: Görüşürüz, sanırım?
Bence en kötüsü de bir şeylerin artık elinden değil de içinden gelmemesi. heves yok, inancın kalmamış, zorlayamıyorsun. Eric Lehnsherr
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOT | bxb Texting
Teen FictionÇağrı: Not al bir köşeye, bakarsın lazım olur. _____________________ |Herkes bi' manyak. | |Ama herkes bi' aşık. |