"Bugün son günün."
"Maalesef."
İçimde tarif edilemez bir burukluk vardı. Biliyorum, birlikte çok az vakit geçirdik ama ben ona çok alışmıştım ve gitmesini gerçekten istemiyordum. Luke benim daha az boktan hissetmemi sağlıyordu ve ben onunlayken kendimden hoşlanıyordum. Eğer giderse bunların hepsi kaybolacakmış gibi geliyordu.
"Suratını asma," dedi Luke kapının orada dikilirken. "Gitmemi imkansız hale getiriyorsun."
"Gitme o zaman, beni bırakma." Hayatımda hiç bu kadar dürüst ve içten olma cesaretini göstermemişimdir. Bakalım bu küçük cesaretim sonuç verecek miydi...
"Bebeğim gitmek zorundayım. Orada yapacak işlerimiz var. İlk fırsatta seni görmeye geleceğim, söz veriyorum." Dedikten sonra beni öpmeye yeltendi ama ben kafamı başka yöne çevirerek buna engel oldum.
"Uzun mesafe ilişkileri yürümez Luke."
"Lütfen böyle söyleme. Son günümüzü böyle harcamasak olmaz mı? Bugün seni bizim çocuklarla tanıştırmak istiyorum. Sonra da... biliyorsun işte, vedalaşırız."
"Evet, vedalaşırız." Dedim üzgün bir şekilde. Nedense bu sonmuş gibi hissediyordum, her şey sanki Luke'un gitmesiyle boka saracakmış gibiydi. Umarım öyle olmazdı.
Arabaya binip yola koyulurken, "Luke sana bir şey itiraf edebilir miyim?" Dedim Luke'a.
"Tabii..." diye karşılık verdi Luke gözlerini yoldan ayırmadan. Benim eski klasik arabamı kullanmayı gerçekten çok seviyordu.
"Sen gelmeden önce Tanrı'ya pek inanmıyordum. Ama sen, içimde bir şeylerin değişmesini sağladın."
"Ne gibi?" Diye sordu Luke kaşları çatılırken.
"Umut gibi, ben tekrardan bir şeylere karşı umut etmeye başladım. Ve emin ol ki umut, bana çok yabancı bir duygu." Dediğimde, sadece bu sözleri ona sarf etmemin bile aslında benim asla yapmayacağım türden bir şey olmasını bilmesini isterdim. "Artık camdan dışarıyı izlerken güzellikleri görebiliyordum. Eskiden ne kadar da körmüşüm."
Dudağımı ısırıp tırnaklarımı avucumun içine geçirdim ve ağlamamak için büyük bir çaba gösterdim. Bir daha ne zaman görüşebileceğimiz belli bile değildi ve ben onun birlikte vakit geçirdiği herhangi bir kız olmak istemiyordum. Onu diğer kızlar gibi özlemek istemiyordum, onun sadece yanımda olmasını ve her şeyi iyi olacağını söylemesini istiyordum.
"Biliyorum, kötü bir geçmişin var ama ben seni ruhunu çırılçıplak gördüm Rachel. Sen hem dıştan hem içten çok güzel bir insansın. İnsanlarla arana hep duvar örmüşsün ama bana öyle yapmadın. Beni içeri aldın, seni bunu yaptığına pişman etmeyeceğim ve seni mutlu etmek için elimden geleni yapacağım." Dedi ve bacağımın üzerindeki elimi alıp dudaklarına götürdü ve küçük bir öpücük kondurdu.
Luke arabayı kenara park ederken, "işte bizimkilerin kaldığı otele geldik." Diye mırıldandı.
Arabadan inip oteli incelerken kafamı yavaşça salladım. "Epey güzel otelmiş. Sen şimdi bu otelde vakit geçirmek varken, benim mütevazi apartman dairemde kalmayı mı tercih ettin?" Diye sordum.
Luke burnunu burnuma değdirdi, "ve her zaman orayı tercih ederdim." Dedikten sonra elini belime doladı. "Bizimkilerle tanışma zamanı!"
"Luke, sanki ailenle tanıştırıyorsun." Dedim gülerek.
Luke omuz silkip alt dudağını büktü. "Yani ailemden çok onlarla vakit geçiriyorum. Kaç senemiz birlikte geçti, ailemden farkları yok. Onları seveceğinden eminim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
shitty love story//lh
FanfictionBizimkisi boktan bir aşk hikayesiydi. Birbirimizi nasıl bulduk, neden bulduk bilmiyordum ama bildiğim tek bir şey vardı ki ne onunla ne de onsuz yapabiliyordum.