Siren nefesinin artık yetmediğini ve ciğerlerinin yorulduğunu anladığında adımlarını yavaşlattı. Koşmak tüm öfkesini alıp götürmüş gibiydi. Kimseye kızmıyordu. İnsanları o yaratmamıştı ve karakterlerini belirleyen de kendisi değildi Yaşadıklarından ya da büyütülme tarzlarından sonra insanlar kendi karakterini oluştururdu. Ama inkâr edemediği bir şey vardı. Dedesi insanlarında hamurları olduğundan bahsederdi. Ekmeklerin hamurları nasıl farklıysa o unları meydana getiren unların da cinsi farklı olurdu. Unların cinsinin, kalitesinin belirlenmesinde buğdayların özellikleri etkiliydi. Dedesi insanların hamurlarının da farklı farklı olduğunu söylerdi. Doğduğu esnada içinde olduğu ailenin buğdaylar gibi olduğunu söylerdi. Tek başına bir şey olabilirdi ama birlikte olmadan un haline gelemeyeceğini, ailesinden bir şeyleri temelde öğrenmesi gerektiğini savunurdu. Ancak ailenin de belirleyemeyeceği bir şeyler olduğunu insanın o en küçük yapı taşında her şeyi belirleyen bir tuhaflık olduğuna inanırdı. Arkadaşları, okuduğu kitaplar, izledikleri, yaşadıkları hep onun bir şeyler öğrenmesi için olurdu. Ama en sonunda da en başında olduğu gibi insanın içindeki o garip şey olmak istediği kişiyi ortaya çıkarırdı. Zalim, masum, vefalı, hayırsız, inançlı, hayalperest, acımasız ya da her ne olacaksa onu derinlerindeki o garip şey, ruhu, gerçeğe çevirirdi. Hiçbir şeyin önemi kalmazdı. Çünkü insanın bedeni özgür olabilirdi ama ruhu olmak istediği kişi yüzünden bir ömür boyu bedenine hapis kalırdı. Bedeni olmak istediği kişiden ve olmak istediği yerden uzak kaldıkça, ona yaklaşamadıkça ruhu azaplar içinde kalıp kendini sonsuz savaşlara hapsederdi.
Adımları durma noktasına geldiğinde eskiden kafe olan yerde hiçbir şey kalmamasına üzülüp Haydar Aliyev'de dinlenmeye karar verdi. Sokak hayvanlarının yemek kaplarının çok yakınına oturduğunda yurda gitmeden önce Kireçburnu fırınından bir şeyler almayı aklından geçirdi. Tek bir sefer oraya gitmiş olmasına rağmen oradaki her şeyin muhteşem olduğuna inanıyordu. Ve bugün yanına cüzdanını alıp çıktığından biraz yaramazlık yapabilir ve kendini ödüllendirebilirdi. Küçük kaçamaklar her zaman yenmesinden daha lezzetli tatlar bırakırdı. Dedesinin her zaman dediği gibi 'bal yiyen baldan bıkardı.'
Boğazın sularının hareketsizliğinden sıcak bir gün olmasından korkuyordu. Resim kursuna gideceği saatlerin akşama üzerine denk gelecek olması tek tesellisiydi. O saate kadar ne yapacağından emin değildi. Basket sahasında biraz takılabilir ya da kimse olmadığından duvarı kendine partner edinerek duvarda tenis oynayabilirdi. Ama bunları yapması için yurda gitmesi ve öncesinde bir şeyler yemesi gerekiyordu. Akşam yemeğinde en sevdiği şeyleri yemesine engel olan konuşma yüzünden aç kalmıştı. Üstelik o konuşma insanlığa olan inancı için derin yaralar barındırıyordu. O ikisini gördüğünde yolunu değiştirmeyecekti ama bir daha onların varlıklarını bile fark etmeyecekti. Bunun için kendine söz vermişti. Boran konusunda ise hiçbir şey yapmayacaktı. O defter kapanmıştı. Birini sevmek yerine başka şeylerle ilgili birine en ufacık bir his beslemesi doğru değildi. Kızların sayısının bir kızı sevmesinden daha önemli olduğunu savunan bir adama diyecek hiçbir şey yoktu. Onu biraz daha düşünüp ne kendine ne aşka ihanet edecekti. Bir hiç uğruna hayaller kurmayacaktı. O duyduğu masalların gerçek olmadığını biliyordu. Bir yerlerde, bir zamanlar gerçek aşk mümkün olmuştu ama bugün bu dünyada değişti. Geçmişte, eski güzel günlerde aşk vardı. Birinin bakışı uğruna ölmeyi göze alacak, bir kez görmek için uzun yollara düşen âşıklar sadece o eski güzel günler arasında kaybolmuştu. Onları gözlerini kapattığında hayal edebilirdin ama açtığında karşında birini sevmeyi işkence görenler, sevgili sayısını skor olarak adledenler, birinden ayrılmadan yedek sevgili yapanlar vardı. Ne dünya ne aşk bu günlerde temiz değildi.
Giden ve kalan... Yarım kalan hikâyelerin iki öznesinden başka bir şey değildi. Tek olmak için yola çıkıp ayrı yollara savrulanların hayatları bir daha asla birleşmezdi. Tek bir yön vardı ve oradan dönmek imkânsızdı. O yan yolda ayrılanlar tekrar gerçek yola çıkıp kimsenin karşısına dikilemezlerdi. Geride kalır başka yollarda kendi yollarını ararlardı. Gün sonunda anılar ölür aşk karanlığa karışırdı. Tekrar ortaya çıkması için bazen bir an yeterdi bazen ise saklandığı yerden bir daha asla çıkmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ KIRAĞI
General FictionOlmamasına razıyım, yeter ki oluyormuş gibi olmasın. Franz Kafka