Bölüm 5

305 26 9
                                    


Prinkopos, Ocak 1920

Kış rüzgârlarının getirdiği soğuğun üstünden bir ay geçmiş, Konstantinopolis esaret altında yeni bir yıla başlayalı iki hafta olmuştu. Şehirde evlerden çıkmak mümkün değilken soğuktan içine saklanılan evler bile güvenli değildi. Soğuk hava o kadar kuvvetiydi ki sadece iki günde tüm şehir bir esir almış, sokakta kalınmayacak hale getirmişti. Donarak ölen pek çok insanın haberi duyulur olmuştu. Yerel yöneticiler de itilaf devletleri de önlem almak için yoğun çaba göstermesine rağmen gelen kötü haberlerde azalma yoktu. Bu soğuk felaketin Tanrı'nın bir laneti olduğuna inananlar sayısı ise günden güne artıyordu. Tanrı şehrin başına gelenlerden sonra şehri koruyamayanları yine cezalandırıyordu. Veba, deprem ya da yangınlar yerine bu defa beyaz ve soğuk bir ölüm onları teker teker, en güvendikleri yer olan evlerinde bile gafil avlıyor, kendisinden kimsenin kaçmasına izin vermiyordu.

Şehrin başına bir şey geldiğinde adada da kötü şeyler olurdu. Bu yüzyıllardır böyle süre gelmişti. Birkaç haftadır şehirde yaşanandan pek farklı bir şey yaşanmayan ada da ölüm ya da kötü bir şey olmasa da kışın çetin şartları onları Boğaz'da ilerleyip şehirden ihtiyaçlarını karşılamada zorluyordu. Gidenler, gidebilenler sadece kendileri için değil aynı zamanda kalan adalılar içinde alışveriş yapıyordu. Son iki gün ise daha rahat bir halde erzaklar bulunur hale gelmişti. İngilizler ve Osmanlılar adada da yaşayan, sıkıntı çeken insanlar olduğunu geçte olsa hatırlayabilmişler ve pek lütufkâr olan ellerini onlara uzatmışlardı. Ancak bahar geldiğinde yeni isteklerle ve planlarla kapılarına dayanacakları da aşikâr olduğundan bu iyiliklerinin en sonunda başlarına dert açabileceğini bilerek tedirgin bir şekilde yardımları kabul etmişlerdi. Prens Andronikos'un hala onlarla, onların istediği konuşmayı bildiklerinden Prens'in bundan sonraki adımını daha da merak eder hale gelmişlerdi.

Andronikos aylardan beri kapısını aşındıranlara bir cevap vermeden, onların karşısında dik bir şekilde kalmıştı. Ailesinin kaybından sonra bu adadan ayrılmayı istemediğini onlara defalarca kez söylese de onları gerçek anlamda reddedip baskılarından, çabalarından, her gün onları kapısında bulmaktan kurtulmamıştı. Zaten onlara kabul etmediğini nasıl söylerse söylesin bunun onlar tarafından ciddiye alınmayacağını da biliyordu. Kendi isteklerinin olması için söylenenleri duymamayı, umursamamayı çok iyi biliyorlardı. Bu nedenle bir süre sonra Andronikos'da onları önemsememeye, görüşlerini ciddiye alıp dinlememeye başladı. Yine de bu bile onların emelleri uğruna karşısına her seferinde yenilenip gelmelerine engel olamadı.

Kışın amansızca bastırmasına kadar Andronikos için adada bir sorun cereyan etmedi, hayat kendi akışında devam etti. Adada babasından sonra huzur ve güven ortamını sağlanmak için çok sıkı çalıştı. Otorite boşluğunun oluşmaması için yapması gerekenleri asla aksatmadan işinin başında oldu. Halkı ile konuşup onların sorunlarını dinleyerek bir ölçüye kadar bu sorunlara çözümler buldu. Babasının döneminde husumeti olan iki büyük aileyi barış yapma konusunda ikna ederek adada yarattıkları huzursuzluğu sonlandırmalarını sağladı. Şehirden gelen malları pahalıya satan esnaflara gereken cezaları verip, yaptıkları fahiş fiyatlandırmaları sonlandırdı. Ancak kışın gelmesinden sonra oluşan zorluklar nedeniyle fiyatlar yeniden pek çok kimsenin ödeyemeyeceği noktalara çekildiğinde huzursuzluk baş gösterdi. Şehirden gelen yardım tam zamanında yetişmeseydi daha kötü bir halde alabilirdi ancak bu olmadan yeni gelen mallar sayesinde uçuk meblağlar eski düzeylerine geri çekilebildi.

Adanın geneli için huzur ortamından bahsedilebilirken Orient için bunu dile getirmek pek kolay değildi. Andronikos'un iki gün içinde evlenmesi bu törene şahit olanlar için bir sorun yaratmamış olsa da bir ay sonra geri dönen Helena için büyük bir yıkımdı. Gerçek bir prenses olmak için sahip olduğu son aday, o ailesinin yanına bile varamadan evlenmişti. Geri gelmeden önce bu haberi almış olmasına rağmen inanmak istemedi. Lakin geri döndüğünde o kızı, sahip olmak istediği yerde gördü. Bunu kendisine yapılmış bir hakaret olarak gördü. O gibi kral kanı taşıyan birinin yerine nereden geldiği belli olmayan bir beslemenin prenses olması gururunu kırdı. Ve kırılan gururu ile kendisinin canı yandığı gibi başkalarının da canının yanmasını istedi. Can yakmak için yapması gereken şey basitti. Tek bir sözle onu değil de bir beslemeyi seçen Andronikos'u yıkıp geçeceğine inandı. Onu, yaptığı bu evliliğe pişman edecekti. Fakat bir yılanın zehri kadar tehlikeli olan sözlerini söylediğinde karşısında onu dinleyen adamdan istediği tepkiyi alamadı. Onun zaten bildiği bir gerçeği, zarar vermek isteyerek söylediğinden saraydan ve adadan gönderildi. İçerideki bir düşman temizlenmiş olsa da ardında daha çok kendisi gibi olanlardan bırakmıştı.

ORİENT PALASHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin