Crete(Girit), Mayıs 1921
Güneş tam tepeye geldiğinde Anastasia, kızının uyuduğundan emin olarak ağaçların gölgesi altında uzanırken dallardaki yaprakların birbirine çarpısını izlemeye başladı. Etrafında ağaçların olmasını seviyordu. Fırtınalı günlerde onların dallarının birbirine çarpmasından dolayı oluşan müziği dinlemekten büyük keyif alıyordu. Bazen korkutucu rüzgarlar olsa da diğerlerinin sesleri huzur veriyordu. Aklına çok uzun zaman önce, çocukluğunda ona masal anlattığını düşündüğü ağaçlar geliyordu. Adadaki her bir ağacın en güzel masallara ve sese sahip olduğu o günlerde pencerenin kenarında sokağı izlemekten daha fazla mutlu olduğu bir olay yaşanmazdı. Hem de o pencerede dururken babası gelirse ilk kendisinin göreceğine inanırdı. Sonunda babası gelmedi ve o da orada beklemeyi bırakıp sevdiği adamla hayatta kalmak için uzun bir yola çıktı. Şimdiyse kendi kızıyla kocasının her akşam eve gelmesini bekliyordu ki kocası onu tek bir akşam bile yanıltmayıp her zaman onu beklemeye başladığı o anda kapıdan giriyordu. Yaşadığı yerde hayatı da değişmişti ama her şey bir şekilde olması gereken asıl haline dönüşmüştü.
Bir rüzgâr esip burnuna iyot kokusu geldiğinde Smyrna'yı anımsadı. O son gecenin kötü anılarına rağmen sevdiği bir yer olarak orayı, o denizi anımsıyordu. Denizin kenarında yaptığı yürüyüşleri aklından çıkarmayı ya da manzaranın güzelliğini unutmayı istemiyordu. Gece çöktüğü zamanda korkuyla son kez iki gün boyunca yürüdüğü denizin yanından bir an bile durmadan hızlı adımlarla ilerleyip onları götürecek gemiye koşmuş olduğu dakikalar tüm canlılığıyla zihninde duruyordu. O gün kendi hatası yüzünden dikkat çekmelerinin ardından yaşanan karmaşada neredeyse yetişememeleri yüzünden kendini affetmesi çok uzun sürmüş olsa da sonunda bunu başarabilmişti. Kendileri nasıl son anda gemiye binmeyi başararak yola çıkmışlarsa o da kızının doğumuyla bu hatayı anımsamayı bırakabilmiş, bir kabusu sahip olduğu en güzel varlıkla beraber atlatabilmişti.
Girit'e giden yolda atılan son adım önceki yolculuklardan daha uzun olduğu gibi daha zordu. Mide bulantıları yüzünden kendini sağlıklı hissettiği pek fazla zamanı olmamıştı. Uyku ve kamaradan çıkmama ile geçen günlerin ardından ada önlerinde göründüğünde Andronikos onu güverteye çıkartmayı başarmıştı. Onunla beraber hayatlarının yeniden kurulacağı adanın onları nasıl karşılayacağını düşünerek kalan yolun bitmesini beklemişti. Denizle gökyüzünü ayırma görevi ona verilmiş karşılarında duran adanın kendileri için umut demek olduğunu bilerek gözlerini kapatıp sessizlik içinde dalgaların ve meltemin sesini dinlemişti. Karnında duran kocasının eliyle hem gerçek dünyayla hem de ailesiyle bağı olarak kendini bir süre güzel hayallerin içinde kaybetmişti. İnmelerine az bir mesafe kaldığında ise kamaraya dönüp dağılan birkaç parça eşyalarını toplamıştı. Aynada kendisine çeki düzen verirken eskisi gibi görünmediğini fark etti. Günlerdir denizde yolculuk halinde olmaktan dolayı, yaşadığı mide bulantılarından ve yiyemediği yemeklerden sonra hastalıklı bir görünüm alan yüzü, yaklaşan sonu görmenin mutluluğuyla bir nebzede olsa evde olduğu günlerdeki haline dönmüştü. Ve daha da iyi olacağını tahmin ediyordu.
Smyrna'da bindikleri gemiden günler sonunda inip Girit'te ayakları toprağa bastığında her ikisi içinde tedirgin bir andı. Yeni bir hayatının başlangıcında olmak onu düşünmek veya onun için yolda olmaktan daha farklı hissettiriyordu. Düşünürken gerçek olup olmayacağını bilmiyordun. Yoldayken oraya varacağından, yolculuğunun sorunsuz tamamlanacağından emin olman pek kolay değildi. Lakin sona geldiğinde, o hayatın başlama anına vardığında bir şaşkınlık, ne yapacağından emin olamama baş gösteriyordu. Birbirlerinin ellerinden tutmak onlara her zamanki gibi güç vermesine rağmen insanı korkularından tamamen sıyıramıyordu. Bu nedenle ilk adımlarını yavaş yavaş atarak kendilerine ve geleceklerine güvenmeye zaman verdiler. Limandan çıkmak üzereyken korkuları artık geri plandayken onları almaya gelen bir tanıdık yüz korkulardan sonra tüm endişeleri alıp götürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ORİENT PALAS
Historical FictionBaşka bir ihtimalin hikayesi... İstanbul'un Fethi esnasında Bizans İmparatoru ölmeseydi ve Fatih Sultan Mehmet onu ve tüm ailesini Prinkopo'ya hapsetseydi ne olurdu?