Bölüm 6

223 26 7
                                    


Şubat ayının ilk günü soğuk ve kar adayı esir aldığında Andronikos, adanın diğer ucunda bulunan birkaç yıl önce tamamlanan yeni konuta karısıyla beraber geçti. Bir hafta boyunca burada kalacaklar ve Anastasia'yı gitme fikrini duymaya bile tahammül edemediği Rusya'ya gitmeye ikna edecekti. Bu bir yalandan ibaret olsa da Andronikos onlara en azında birkaç günlük zaman kazanmalarını sağlamalarını umuyordu. Her şey yolunda giderse ve son güne kadar adadan ayrıldıkları anlaşılmazsa onları tam tersi bir istikamete götürecek planda hazır olsa da en kötü ihtimallerin düşünülmesi gerekiyordu. İyi bir şeylerin olması için en kötü yol ve seçenekler gerçekleşmiş gibi görülmeliydi.

Gecenin karanlığında onlara dalgaların sesi eşlik ederken eşyaları bir gemide kendileri başka bir gemide adadan ayrıldılar. Adaya gelmiş olan bir tüccar Venedikli bir çiftin yerine vapura binene kadar korkularıyla her bir adımı atarken arkalarına bakma gereği duydular. Her gölgenin onları tanıyacak biri olmasından endişe ettiler. Sokaklar ve geçmişleri her bir adımda geride kalırken iskeleye ulaştıklarında bile rahatlayamadılar. Misafirlerinin farklı olduğunu ama kim olduklarını bilmeyen tayfalarca gemiye bindirilmelerinin sonrasında her ikisinin de yapmak istediği tek şey güverteden mazilerine bakmak oldu. Geçmişin güderek küçülmesini, en sonunda görünmez olmasını izlemenin onlara vereceği bir şey olmasa da hayatlarını buna bağlıymış gibi soğuk havada uzun zaman boyunca karanlıkta kaybolan adaya baktılar. Tüm hayatları, oldukları kişiler geride kaldı.

Andronikos esir olduğu halde bu adadan defalarca ayrılmış olmasına rağmen Anastasia için bu ilk ve son kez gerçekleşiyordu. Bu adaya bir daha dönemeyeceğini biliyordu. Maria'yı bir daha göremeyeceğini, annesinin mezarını ziyaret edemeyeceğini biliyordu. Birkaç ay önce annesi gibi adadan hiç çıkmadan öleceğine inanırdı ama o anda eski düşüncelerinden geriye hiçbir şey kalmadı. Ada artık ayaklarının bastığı, köklerinin derinlere indiği toprağı değildi. Hala bir gün gelmesini bir umut beklediği babasının bir gün dönse onu bulamayacağı yerdi. Andronikos ile giderek bir umudu sonsuza kadar yok ettiğini biliyordu. Lakin yapabileceği bir şey yoktu. On yıldan fazla süredir babasını beklemiş ama o gelmeyip bir haber dahi göndermemişti. Bugünden sonra da onun geleceğini, kızını arayacağını sanmıyordu. Bir kızı olduğunu bile unutmuş olabilirdi. Bu nedenle artık sadece sahip olduğu en değerli kişinin yanı başında olmayacak bir hayalin uzağında sonsuza kadar kalıp mutlu olmalıydı.

Anastasia için bu yolculuk bir keşfin başlangıcı olsa da aynı durum Andronikos içinde geçerliydi. Adadan çıkmış olmasının hiçbir anlamı yoktu. Şehirde asla zaman geçirmesine ya da kendi istediği tek bir yere uğramasına izin verilmemişti. Şimdi, en az yanındaki kız kadar şehri bilmezken her şeyi öğrenmeye ihtiyaç duyuyordu. Tek başına olsaydı ne yaşayacağı ya da nerede uyuyacağını önemli olmazdı. Fakat yanında dünya üzerinde en çok değer verdiği, sevdiği kadın vardı. Ailesinden kalan her şeyi, geçmişini, anılarını denizin ortasında bir adada sonsuza kadar terk ederken güç alabileceği tek anısı, kıymetlisi yanındaydı. Kaybettiği veya bırakmak zorunda kaldığı hiçbir şeyi düşünemezdi. Ayakta kalmalı, onun için savaşmalı ve gelecek güzel zamanlar için bu yolculuğu bir an önce bitirmeliydi. Mutlu olabilmek, yaşamak adına tek ihtimalini en iyi şekilde değerlendirmeliydi.

Karanlık sularda hiçbir şey görünmezken daha fazla geçmişlerini düşünmemeleri gerektiği konusunda emin olmalarının ardından içeriye girerken yolculuğun bir başlangıç olduğunu her ikisi de biliyordu. Önlerinde çok zor günler ve geceler olacaktı. Tahminler üzerinden giderek bu planı uygulamaya başlasalar da tahmin edilmeyen her şey ilk adımdan sonra insanın başına gelirdi. Şehre adım atmalarından hemen sonra yakalanma ihtimalleri dahi vardı. Başka bir yerde, başka bir anda olduğu gibi her anda planlarının iptal olması, yakalanmaları, kendileri için düşündüklerinden daha kötü şeyler yaşanabilirdi. Fakat bu Tanrı'nın adaletsiz olduğunu ve yüzyıllar süren esaretten sonra yine onları yalnız bıraktığını gösterirdi. Meryem Ana'nın şehri korumayı bırakmasının, ikonasının defalarca yere düşmesinin ve şehrin el değiştirip bir imparatorun esir olmasının ardından bir kez daha kaybetmelerine neden olabilirdi. Bu kötü ihtimalin gerçek olmaması gerekirdi.

ORİENT PALASHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin