"Neden çok değer verdiğiniz insanları bir anda kaybedersiniz? Çünkü onlar sizin verdiğiniz değeri kullanırlar. Yani benim düşüncem bu yönde..."
Bir kaç hafta boyunca sınıftan dışarı çıkmadım. Çünkü ne Yunus'un ne de Çınar'ın yüzünü görmek istiyordum. Yunus arada bizim sınıfa gelip nasıl olduğumu soruyordu. Bazende dışarı çağırıyordu. Ama ben sırama kafamı koyup uyuyordum. Sorumluluktan en büyük kaçış şeklim buydu çünkü. Sıra arkadaşım Alp çoğunlukla benimle kalıyordu. Onunda çok fazla arkadaşı yoktu. Nisa genelde karşı sınıftaki sevgilisinin yanına gidiyordu.
Yine böyle bir gün ve yine kafam sıranın üstünde. Uyumaya çalışıyordum. Ama gözüm hep teneffüs zili çalmış olsa bile tahtadaki soruyu çözmeye çalışan Alp'in üstündeydi. Buradan bakınca gözlerine kadar gelen düz saçları ve taktığı yuvarlak gözlüğüyle çok hoş duruyordu. Ona bakarken dalıp gitmiştim. Onun bana seslendiğini duyduğumda kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. Şaşırmış ve utanmıştım. Hemen kafamı yan tarafa çevirdim. Kulağıma doğru eğildi. "Çok tatlısın." dedi sessizce. Yanaklarımın kızardığını hissetmiştim. Kafamı kaldırmadan ona baktım. Gülümsüyordu. O da kapüşonlusunu çekip sıraya yattı. Gülümseyerek bana bakıyordu. Bense yanaklarımı gizlemeye çalışıyordum. "Çok garip bir kızsın." dedi sessizce.
"Nasıl yani?" dedim garipseyerek. "Diğer kızlardan farklısın. Onlara göre daha tatlı, daha güzel, daha sakar, daha zeki, daha öfkelisin." dedi. Gülümsemesi büyümüştü. "Bunlar senin düşüncen olmasın?" dedim bilmiş bir şekilde. "Eminim başkalarıda böyle düşünüyordur. Gerçi seni tatlı ve güzel bulmaları hoşuma gitmiyor ama neyse..." dedi biraz kızgın bir ses tonuyla. O sırada aklıma Çınar gelmişti. Neredeyse üç haftadır ne ben onu ne de o beni görmüştü. "Şey... Ben dışarı çıkıyorum." dedim bir anda kafamı kaldırarak. "Peki." dedi Alp. Biraz kırılmıştı. Ben olsam bende kırılırdım. Kaç haftadır beni yalnız bırakmamak için yanımda kalmıştı. "Özür dilerim." dedim kulağına eğilerek. Göz kırptım ve sınıftan aceleyle çıktım. Neden çıktım hiçbir fikrim yoktu. Arka bahçeye doğru yöneldim ve karşıma çıktı. Arkadaşları onu uğurluyordu. Beni gördüğünde gözlerinde bir ışık belirdi. Hızlıca yanıma geldi. "Neler oluyor burda?" diye sordum. "Ben gidiyorum. İtalya'dan bir kaç antrenör futbol oynayışımı beğenmişler ve beni takımlarında oynatmak için davet ettiler. Bu yüzden gidiyorum." dedi. Şok olmuştum. Bundan hiçbir şekilde haberim yoktu. Ne yapacağımı bilememişim. Dudaklarıma gelen tuzlu su damlalarıyla ağladığımı fark ettim. Yine kendimi tutamamıştım. Donakalmıştım. Bana sarıldı ama ben öylece duruyordum. Gözyaşlarımı sildi." Lütfen ağlama." dedi üzülerek. Biraz sakinleşmiştim ki Mira geldi. Elinde bavuluyla bizim yanımıza geliyordu. "Hayatım artık gidelim mi?" diye sordu. Kafamı Çınar'a doğru çevirdim. İçimdeki öfkenin gözlerimde parladığına yemin edebilirim ama kanıtlayamam. Mira Çınar'a yaklaştı ve "Otel odasında çok güzel zaman geçireceğiz hızlı olmamız lazım." dedi gülümseyerek. Ve Çınar'ın dudağının kenarını öptü. Çınar'ın eli Mira'nın belindeydi. Öfkeden deliye dönmüştüm. Ama sadece "yazıklar olsun!" diye bağırabilmiştim. Çınar kafasını eğmiş yere bakıyor, Mira ise kulaklarına gelecek kadar gülüyordu. Kendimi geriye çektim ve sınıfa koştum. Ağlamaktan önümü göremiyordum."Acılar ağlayarak geçer sanarız. Ama aslında öyle değildir. Ağlamak aslında hiçbir işe yaramaz çünkü o acı bir daha oradan çıkmamak üzere kalbe gömülmüştür. Ama ben bunu unutmuş ve o gün ağlamaktan başka birşey yapmamıştım. Zaten o günden sonra ağlamamaya yemin etmiş ve kendime yeni bir sayfa açmaya karar vermiştim."
SON
İkinci kısmı bir kaç hafta sonra yazmaya başlayacağım. Kendinizi iyi bakın sizi çok seviyorum🌺
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🌺YAĞMUR🌺 (TAMAMLANDI)
Lãng mạn"Acılar ağlayarak geçer sanarız. Ama aslında öyle değildir. Ağlamak aslında hiçbir işe yaramaz çünkü o acı bir daha oradan çıkmamak üzere kalbe gömülmüştür. Ama ben bunu unutmuş ve o gün ağlamaktan başka birşey yapmamıştım. Zaten o günden sonra ağla...