Beğeni ve satır arası yorum yapmayı unutmayın lütfen.
İyi okumalar :)
🐦
Eve doğru ilerlerken titrediğini hissediyordu Ala, yine de Ayşe'nin bir adım gerisinde sağlam görünmeye çalışarak yürüyordu.
Ayşe'yse yanındaki kızdan bihaber, daha da heyecanlıydı. Senelerdir arzuladığı kavuşma sonunda yaşanacaktı. Annesinin vereceği tepkiyi düşünmeden edemiyordu.
Kapının kilidini açıp içeriye girdi, Ala sadece takip ediyordu. Kız kardeşlerinin sesi yankılanıyordu evde, anne ve babasının kahkahaları da kızlara eşlik ediyordu. Ayşe kıkırdadı.
"Hiç sıkılmayacağına emin olabilirsin."
Ala başını aşağı yukarı sallamakla yetindi. Bu gülüşleri o da çok iyi biliyordu. Ara sıra da olsa kaldığı evde -babasının evi- böyle sahnelere maruz kalıyordu.
Ayşe kapıyı kapattıktan sonra valizi duvara dayayıp, Ala'nın ayağına terlik verdi.
"Selamünaleyküm, ey ahali neredesiniz? Biz geldik." diye seslendi. Evdeki sesler bir anda kesildi. Doğru ya misafir geleceğini biliyorlardı. Ayşe Ala'nın koluna dokunup onu salona yönlendirdi.
Göz alabilen her yer kahvenin tonlarına göre düzenlenmişti. Babasının lüks evinin aksine öyle sadeydi ki bu ev, Ala nefes eşyaların arasında nefes alabildiğini hissetti. Sütlü kahvenin en güzel tonunda duvar rengi, bir kaç ton koyusu olan koltuk takımları, püsküllü yuvarlak açık kahve bir halı, hemen karşıda duvara takılı bir televizyon vardı. Televizyonun altında uzun krem rengi bir dolap vardı. Üzerinde sıra sıra bir sürü resim..
"Sen burada bekle, ben hemen geliyorum."
Başıyla onayladı Ala, şu an ki tek odak noktası olan fotoğraflara doğru ilerledi. Kahverengi çerçeveyi eline aldı. Aile fotoğrafıydı bu, oturan anne baba ve çevresindeki kızları vardı. Teyzesinin yüzüne şefkatle dokundu. Bu fotoğrafın aynısından babası da çekinmişti ailesiyle, tabi ki Ala'ya hiç bir fotoğrafta yer yoktu.
Elindeki çerçeveyi yerine bırakıp bir yanındakini aldı. Bu biraz daha eski bir fotoğraftı. Bu defa iki kadın oturuyordu. Yanı başlarında bir adam durmuştu. Kadınlardan birinin kucağında bir iki yaşlarında tatlı bir kız çocuğu vardı. Diğer kadının kucağındaysa pembe bir kundak vardı. Küçük kız çocuğu kundaktaki bebeğe sevgiyle bakıyor, bir eliyle onu tutuyordu. Çocuklardan gözünü alınca teyzesini tanıdı hemen kucağındaki yüksek ihtimalle Ayşe'ydi, yanındaki kadın uzun saçlarını bir yanına atmış pamuk şekerine benzeyen teniyle gülümseyerek bakıyordu. Bu benim diye düşündü Ala, eli kısacık saçlarına gitti. İçinin titrediğini hissetti.
Elindeki çerçeveyi bırakmadan bir sonrakini aldı. Bu defa az önceki iki kadın ayaktaydılar. Çocuklar yoktu. Daha da genç görünüyorlardı. Annesinin gözlerindeki ışığa hayranlıkla baktı Ala, nasıl da mutlu görünüyordu.
"Sanırım ikimizi ayıran tek şey bu anne, ben hiç senin gibi gülemedim." Doğru söylüyordu, kendisine birebir benzeyen annesinin gözlerindeki ışığı herkes konuşurdu. O masum tebessüm hep huzur yayardı. Ala'ysa hiç sevgiyle, gerçek mutlulukla gülememişti. Saçları beline kadar uzundu yine, bir önceki fotoğraftaki gibi nizamla sağ omzuna atmıştı. Üzerinde gri renkte bir elbise vardı. Düğmeli, tiril tiril bir elbiseydi. Besbelli annesi hanımefendi diye tabir edilen kibar kadınlardandı. Oysa o Şebnem'in ağzından, annesiyle ilgili daima kötü sözler işitmişti. Annesinin hafif bir kadın olduğunu, kiminle nerede ne yaptığının belli olmadığını haykırır dururdu. Ala'nın yanağına inen tokat hiç canını yakmazdı da duyduğu sözler kalbinin derinlerinde yıkıma sebep olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Annem Yarası
Roman pour Adolescents🐦 Ala Mercan, benim güzeller güzeli Ala'm.. Ala kahverengi gözlü, hafiften tombul yanaklı, sivri çeneli bir kız. Saçları arkadaşlarının pixie modeli diye adlandırdığı, Ala'ya göre' kısacık kesiver abla' olan bir modelde kesilmiş asi bir ruh. Yaşad...