Midoriya ile salondaydık. Yastık ve yorgan lara sarılmış, anime izliyorduk. Sınıfın geri kalanı gitmişti. Bizim gibi gelmek istemeyen çok kişi olmuştu. Fakat Aizawa Sensei izin vermedi. Nedenini zaten biliyorsun. Midoriya, sınıf gittikten sonra her yeri kapattı. Yiyecek, içecek vb. şeyleri sehpaya koyduk. Bizim için cidden güzel bir gün olacaktı bu.
Pek de sevmediğim, daha doğrusu sevemediğim bir anime izliyorduk. Fairy Tale. Nedense bana biraz çocuksu geliyordu. Fakat Midoriya çok heyecanlıydı. Her yeni sahne geldiğinde, sanki ordaymış gibi hareket ediyor, konuşuyor, gülüyordu. Onun bu halleri, beni her daim mutlu etmeye yetiyordu. Ben bu düşüncelere dalmışken, bir bölüm daha bitirdik. Midoriya kumandayı aldı. Yeni bir bölüm açacakken, bana çevirdi kafasını. Sıkıldığımı anlamış olacak ki, kıkırdadı. Yorganı kendine doğru çekti.
"Todoroki, sıkıldıysan değiştirebilirim. Mesela Assassination Classrom veya Naruto açabilirim. Eğer izleyeceksen tabi. Benim için fark etmez. Veya anime değil de, film izleyebiliriz. Oyun oynayabiliriz ya da öde-"
"Sen iyileştin galiba Bay Midoriya. Bu enerji ne böyle? Düşünüyordum da, bence senin sınıfa alerjin var."
Gülmeye başladı. Çok şirin ve nazik. Gözlerindeki o ışıltı, çilleri ve hafif kırmızı minik burnu. Her hali sevimliydi. Ona sonsuza kadar bakabilirdim. Ciddiyim, sonsuza kadar. Bakmaktan asla sıkılmayacağım bir yüzü var. Saçları kıvır kıvır ve yemyeşil. Onlara dokunmak istesem de, çekiniyorum.
"Todoroki, Dünya'dan Todoroki'ye! Shoto Todoroki! Hangi evrene gittin?"
Elini, gözünün birkaç santim ilerisinde salladığını, biraz geç fark etmiştim. Fakat beni, düşüncelerinden uzaklaştıran kelimesi, Shoto demesi olmuştu. Bana ilk defa Shoto diye seslenmişti. Biraz garipsesem de, hoşuma gitmişti.
"Bana ilk defa Shoto dedin."
"Ha? Şey...özür dilerim Todoroki. İstersen söylemem. Dalgınlığıma geldiği için söylemişimdir."
"Önemli değil. Aslında...hoşuma gitti Izuku."
"I-Izuku mu!?"
"İstemiyorsan bu şekilde seslenmem, Midoriya."
Gözleri, yere doğru kaydı. Yanakları biraz pembeleşmişti. Benim, onun yanımda olduğum her dakika, kızarıyordu. Bunu nedenini bilmesem de, her kızarışında içimi garip, anlayamadığım bir duygu sarıyor ve gülümsememe sebep oluyor. Şu anda da öyle, gülümsüyorum. O da bana gülümsüyor. Birbirimize bakıp, gülümsüyoruz.
∞
"Ben çok sıkıldım Shoto~. Ne yapalım? Gelmelerine daha saatler var. Sen de hiç bir şey yapmak istemiyorsun. Böyle yaptığın zaman, sinirim bozuluyor. Şu an olduğu gibi."
"Bilmiyorum Izuku. Çoğunlukla şöyle oluyor; sen konuşuyorsun, bir şeyler anlatıyorsun. Ben de dinliyorum. Yine öyle yapalım. Seni dinlemeyi sevdiğimi biliyorsun."
Bana bıkmış bakışlar atmaya başladı. Sırıttım. Her bakışı, hareketleri...farklı. Diğer insanlar gibi değildi. Bu onu farklı kılan özellikleri. İnsanlara, hayvanlara yardım etmeyi, sevmeyi, saygı duymayı biliyor. Bunca yıl Bakugou gibi biriyle arkadaş olmasına rağmen, değişmemiş. Hep o işık ile yoluna devam etmiş. Çabalamış, çalışmış ve kazanmış. Onun bu özellikleri, diğer insanlar içinden kolaylıkla ayırt edilmesini sağlayan şey aslında. Havalı veya sevilen biri olmak değil, insanlara bir konuda yardım edip, onların içinde de ışıpı bulmasını sağlamaya çalışıyor.
"Shoto, sana bir şey söyleyebilir miyim?"
Kafa salladım. Koltuktaki pozisyonunu değiştirdi. Gözleri yere doğruydu. Hafif öksürdü. Omzumdaki yorganı itti. Derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.
"Mineta bana, anlamınu bilmediğim bir sözcükle bir şey sordu; "Midoriya senin Okazu'n kim?" Okazu ne demek Shoto?"
"Hmm, bi düşünelim. Okazu aslında çoğunlukla Japon kültüründe yenen bir garnitür tarzı bir şey olarak bilinse de Izuku, aşk veya ruh ikizi anlamına da geliyor. Yani Mineta şunu demek istemiş; "Senin ruh ikizin kim?" Peki sence kim Izuku?"
"Bilmiyorum. Ben öyle şeylere inanan birisi değilim Shoto. Bunu sen de biliyorsun. Yani bana göre benim ruh ikizim falan yok."
Nedense biraz bozulmuştum. Yani, illa herkesin ruh ikizi olacak, diye bir şey yok. Fakat Midoriya'nın bu tür şeylere inanmaması, bana biraz garip geliyor. Belki de onun bir ruh ikizi var, fakat bilmek veya kabul etmek istemiyor. Hmmm, acaba kim olabilir?
Midoriya ile birkaç dakika hiç konuşmadık. Odaya, daha doğrusu koca yurta, rahatsız edici bir sessizlik hakimdi. Ayağa kalktı. Asansöre doğru yürüdü. Peşinden gittim. Bana döndü. Yüzünde garip bir ifade vardı. Sanki bir şey, onu üzmüştü. Asansöre bindik. Kendi katında indi. Arkasından yürüyordum. Odasına girdi ve çalışma masasının önündeki, dönen sandalyeye oturdu. Ben de karşısına -yani yere- oturdum. Bana bakmıyordu. Sandalyede yavaşça dönüyordu sadece. Konuşmuyordu. Arada bir kendi kendine fısıldıyordu. Anlamasam da, her daim yaptığı bir aktiviteydi. Düşünürken bunu yapması, herkesi güldürüyordu. Oturduğum minderlerden kalktım. Sandalyeyi durdurdum. Gözleri kapalıydı. Yanaklarına dokundum. Sertçe yüzüne üfledim. Nefesim ona soğuk gelmişti herhalde ki, titredi. Gözlerini kırpıştırarak araladı. Bana o şirin gözleriyle bakmaya başladı. İçimi kurcuklayan o şey yine kafamda soru işaretleri yaratmaya başladı. Sanki bu gözleri önceden görmüş gibiydim. Ama nerden?
∞
Kitap biraz daha uzayacak. Görünüyor ki belki de 10-15 bölüm olacak. Fakat bence bu kitap çok güzel ve tatlı bir şekilde devam ediyor. Yavaştan Todo, Mido'nun "Acaba o çocuk mu?" olduğunu sorgulamaya başladı bile. Nasıl gelişeceğini ben de çok merak ediyorum.
Severek okuyorsunuzdur umarım. Hepiniz benim için çok değerlisiniz...! ♡♡♡
758 kelime...
fanofthesuperhero bu bölüm senin içindi!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔ [⑅ Childhood Friends ⑅] / Tododeku
RomanceO benim küçükken tanıştığım, bir kere gördüğüm, arkadaşım olarak saydığım tek kişiydi. Ona hayatımı anlatmıştım. O da kendi hayatını bana anlatmıştı. Bana bir hediye bile vermişti. Bir günlüğüne, hatta birkaç saatliğine de olsa, onla geçirdiğim daki...