"Shoto, o bahsettiğin çocuk benim!"
Gözlerim bi anda büyümüştü. Ama bana şaka da yapıyor olabilirdi. Sonuçta hatırlamadığım bir olaydı. Fakat o gözleri...daha önce görmüştüm. Bunu biliyorum. Belki de cidden o'dur, değil mi? Ama şaka yapıp yapmadığını bilmiyordum. Bu yüzden şaka yapıyor da olabilir.
"Izuku şaka yapıyorsan hoş değil."
"Şaka yapmıyorum Shoto. Bak!"
Bana anahtarlığın arkasını göstermişti. Hiç arkasına bakmadığımı fark etmiştim. Arkasında, lacivert keçeli kalemle yazılmış bir isim vardı. El yazısı biraz beceriksiz şekildeydi. Ama mantıklı. Sonuçta biz o zamanlar daha 4-5 yaşlarındaydık. Arkasında yazan ismi okuduğunda küçük bir şok geçirdim. "Izuku Midoriya" yazıyordu. Midoriya'ya döndüm. Bana mutlu ve ıslak gözlerle bakıyordu. Yine gözleri dolmuştu. Fakat benim de öyleydi. Ben de onun gibi aynı anda birçok duyguyu yaşıyordum. Anahtarlığı yatağın üstüne koydu. Üstüme atladı. Boynundan tuttu ve sıkıca sarıldı. Belinden tuttum. Ben de ona sıkı sıkı sarıldım. Anlına minik bir buse bıraktım. Kafasını, göğsüme gömdü. Üstümdeki gömleğin ıslandığını hissettim. Sessizce ağlıyordu. Bir elimi, saçlarına götürdüm. Hafif titredi.
"Izuku, biliyor musun? Bazen senin, o çocuk olduğunu düşünüyordum. Keşke anahtarın arkadına baksaymışım. Bu kadar uzun sürmezmiş."
Kafasını kaldırdı. Kıkırdadı. Boynumdaki kollarını, geri çekti. Gözlerinden akan yaşları sildi. Yanakları kızarmıştı. Her zaman dediğim gibi, sevimliydi. Her hareketi, davranışı, konuşma tarzı, minikleri... Kısacası her şeyi, onu özel kılıyordu.
"Shoto?"
"Hmm~...?"
"Hani "Senden hoşlanıyorum." demiştim ya, bi anlık ağzımdan çıkmıştı. Normalde öyle bir şe-"
"Ben de senden hoşlanıyorum, Izuku Midoriya."
"Ha?...Ne dedin sen!?"
Saçlarındaki elimi çektim. Çenesine koydum ve toz kırmızı dudaklarını, dudaklarıma deydirdim. Dudaklarının ısınmaya başladığını hissettim. Kısa süre sonra kendimi geri çektim, yavaşça uzaklaştım. Midoriya bir bana, bir dudaklarıma bakıyordu. Zümrüt gözleri, sanki korktuğu bir şey görmüş de, gözleri büyümüş gibiydi.
"S-Shoto...sen az önc-"
"Evet, dudaklarına mini minnacık bir öpücük bıraktım Izuku."
"Shoto! Okuldan atılma olasılığımızın olduğunu biliyorsun, değil mi!? Kacchan ve Kirishima az kalsın gidiyorlardı! Aizawa Sensei bir daha yardım eder mi sanıyorsun!? Seni şapşal, soba kokulu çocuk! Baka!"
Sinirlenişi beni yerin dibine sokmak yerine, güldürmüştü nedense. Evet, okuldan atılabilirdik. Ve evet, Bakugou ve Kirishima, Aizawa Sensei sayesinde okuldalardı. Fakat bu aşka engel değil ki. İnsanlar aşık olduklarında, mutlu oldukları yere giderler. Orda yaşarlar. Biz de öyle yaparız. Babamdan kurtuluruz en azından. Annemi, Bayan Inko'yu, ablamı ve abimi alıp, burdan çoook uzaklara gidebiliriz. Tamam...biraz abarttım. Ve geleceği düşünüyormuşum gibiydi.
Sessiz sessiz geçen birkaç dakika sonra, yastıklatın üstünden kalktım. Midoriya kalktığımı görünce, kapıya fırladı. Kapınım önünde durdu. Gitmemi istemiyordu. Bu hoşuma gitmedi değildi. Fakat yanlış anlamayın, onun yanında olmak güzel. Başka açılardan, özellikle de kötü açılardan bakmayın. Kolundan tuttum ve kapıyı açtım. Kapısının arkasındaki kapşonluyu aldım. Omuzlarına attım. Ardından yurttan çıktık.
"Shoto, nereye gidiyoruz?"
"Öğreneceksin, sadece sabret Izuku."
Birlikte otobüse bindik. Midoriya bu şekildeki hızlı şeyleri sevmezdi. Fakat süprizlere bayılırdı. Bu biraz saçma gelecek ama evet, o böyle biri. Ve onun ile ilgili kötü bir şey derseniz, ateşinin tadına bakarsınız. Neyse, otobüsten indik. Midoriya'nın evinin biraz önündeydik. Midoriya hâlâ pek bir şey anlamışa benzemiyordu. Kolundaki, elimi indirdim. Benim elime nazaran daha küçük boyutlu, yumuşak ve hafif izlerle kaplı elini tuttum. Koşarak, o ilk birbirimizi gördüğümüz yere göyürdüm onu. O dev gibi gövdeli ağacın altında durduk. Bu ağaç bizden çok daha büyüktü. Kim bilir kaç kişi daha burda oturdu, güldü, ayrıldı, sarıldı, ağladı, sinirlendi... Fakat bu ağaç solmadan, ölmeden bizi de görsün istedim. Ağaçlar da, aynı bizim gibiler. O dallar bir kuş ailesinin yuvası, o yapraklar birer nefes, o kökler sincapların yemeklerinin bulunduğu yerler belki de. Her canlı için nefes kaynağı ağaç, bizlerden daha çok şey görüyorlar. O saydığım, her burda durmuş insan, o ağaç için arkadaştı belki de. Biz de onun arkadaşıyız. Bizi de görsün, bizim de arkadaşımız olsun. Belki bir gün tekrar buraya gelip, bu ağaç burda değilse "Tanıştığımız ilk gün, burda bir kiraz ağacın vardı. Bizi yakınlaştıran o yaprakları, o koca gövdesi oldu." deriz.
Midoriya etrafa baktı. Bi o kadar mutluydu, bi o kadar da neden buraya geldiğimizi anlayamamıştı. Bana döndüğü an, ellerini tuttum. Şaşırmıştı gözlerle bakıyordu bana. Yanakları kızarmıştı yine. Ağacın üstündeki, kiraz yapraklarından birkaçı yere doğru süzülerek düştüler. Hava biraz esiyordu. Bu yüzden Midoriya'nın kapşonlusunu almıştım. Hasta olmasını istemiyordum. Ellerinize baktı bir süre. Sonra yavaşça kafasını kaldırdı ve bana bakmaya başladı. Yüzünde belli-belirsiz bir gülümseme vardı.
"Shoto, neden buraya geldiğimizi sormayacağım. Çünkü biliyorum, burası ilk tanıştığımız ve yıllar sonra birbirimizi tekrar bulduğumuz bir yer. Be sen de bizi buraya getirdin ve beni küçüklüğümden götürdün. Sen de hissetmişsindir bunu. Ve...teşekkür ederim sana. Seninle tanıştığımız zaman, renklerin ne olduğunu anladım. Dünyada özgürlüksüz, 5 yasında biri olmaktan daha kötü şeyler olduğunu öğrettin. Bakışları açımı değiştirdin."
"Teşekkür etmene gerek yok Izuku. Benim sana teşekkür etmem gerek asıl. Hatırlıyorsundur, eve bir daha dönmek istememiştim. Sen de benim bu yaptığım ve düşündüğüm şeylerin yanlış olduğunu anlattın. Ve veda ettiğimiz günden sonra, bir daha evden çıkamadım. Seni görmek çok istemiştim. Birkaç defa gizlice kaçmayı demesem de, babam beni buldu. Bazen odamdan dışarı bakarken, seni görüyordum. Aynı şimdiki gibi korumacıydın. Cesur ve azimli. Ve şu anda, altında durduğumuz ağacın yanına gelip, beni beklediğin günleri unutamam. Senin yanına gelip, tekrar konuşmak çok istemiştim."
Gözlerimden akan boncuk boncuk yaşları, koluma sildim. Doğru düzgün ağlamayan birisiyim. Kişiliğim öyle oturmuştu. Fakat Midoriya beni, her gün değiştirmeye devam ediyordu. Ellerimi geri çektim. Midoriya bana sarıldı. Bu sefer yumuşak bir biçimde ydi sarılması. Kalbimin atışının hızlandığını fark ettim. Derince bir nefes aldım. Kendimi olabildiğince hızlı toparladım. Ellerimi Midoriya'nın beline koydum. Biraz kendime çektim onu. Kafasını kaldırdı. Sırtımdaki ellerini, yanaklarıma koydu. Narin ve sevimli sesiyle konuşmaya başladı.
"İyiki senin gibi biriyle tanışmışım, Shoto. Sen benim için çok özelsin."
"Sen de benim için, Izuku."
⑅ Son ⑅
Bitti. Nasıldı? Şu anda aşırı duygusalım da. Ve ek olarak iyice iyileştim. Hâlâ biraz başım dönüyor fakat iyiyim. "Geçmiş olsun" diyen herkese kucak dolusu sevgiler! Aslına bakılırsa minnoşlar bu şekilde bitirmeyi planlamıyordum. Fakat aklımda ve önümde pek fazla bir ye de yoktu. Yani kalmamıştı. Todo öğrendiği anda iş bitti zaten. Kitabın amacı buydu. Fakat aklımdaki senaryo bu şekilde değildi. Anlatmamı istemeyin. Anlatsam uzaya kadar gider. Bu nedenle boşverin onu.
Umarım severek okuduğunuz kitaplarımdan biri olmuştur. Bu kitap için bana destek veren herkese çok teşekkürler. Bu nedenle bu bölüm bu kitabı okuyan herkes içindi! Sizleri seviyorum!!! Diğer kitaplarımdan görüşmek üzere.
( Okurlar için Önemli Not: Merak etmeyin çok yakında yeni ve aşırı beğeneceğinizi düşündüğüm bir Tododeku x Kiribaku serisi gelicek. Evet, seri! 4 kitaplık dev gibi bir seri. Sadece bekleyin minnoş portakallar! ♡ )
💫Bu kitabın son
💫1.058 kelimesi...• Bu tatlı ve duygusal kitabın son bölümü kocaman ailemizin her bir üyesine gelsin!!! ♡♡♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔ [⑅ Childhood Friends ⑅] / Tododeku
RomantizmO benim küçükken tanıştığım, bir kere gördüğüm, arkadaşım olarak saydığım tek kişiydi. Ona hayatımı anlatmıştım. O da kendi hayatını bana anlatmıştı. Bana bir hediye bile vermişti. Bir günlüğüne, hatta birkaç saatliğine de olsa, onla geçirdiğim daki...