"Shoto, ben senden...hoşlanıyorum."
"N-ne? Izuku, iyi misin? Gel, odanda konuşalım."
Midoriya anahtarı bana verdi. Kapıyı açtım. İçeri girdik ve odanın köşesindeki, yer yastıklarının üstüne oturduk. Midoriya'nın gözlerinden akan boncuk boncuk yaşlar, yavaş yavaş yanaklarından süzülüyor ve çenesinden, yere düşüyordu. Teker teker... Elimi, yanağına götürdüm. Göz yaşlarını sildim. Bana parlayan, sulu gözleriyle bakıyordu. Çok masumdu, dokunsam ağlamaktan yorgun düşecekti sanki. Neden bir anda "Senden hoşlanıyorum." diyivermişti? Anlamaya çalışsam da, olmuyordu. Beynim alt-üst olmuştu. Duygularım resmen allak bullak bir hâl almıştı.
Bir süre hiç konuşmadan, sessizce oturduk. Bu sessizlik bana bir yerden tanıdık gelmişti. O çocukla, parkın bir köşesinde oturmuştuk. Sessizdik, konuşmamıştık hiç. Sonra bir anda ağzını açıp, bana bir şeyler anlatmaya başlamıştı. Fakat aradan 9 yıldan fazla bir süre geçtiği için, ne yüzünü, ne konuştuğu şeyleri ne de başka bir şeyini hatırlayabiliyordum. Sadece arka cebimde taşıdığım anahtarlık vardı, ondan bana kalan hatıra. Elim, bir anda arka cebime gitti. Anahtarlığı, elimle sıkı sıkı kavradım. Küçüktü, ama verdiği mutluluk çok büyüktü.
Ben anahtarlığa bakarken, Midoriya'nın kafasını, omzuma koyduğunu ve uykuya daldığını anca fark edebilmiştim. Midoriya'yı kucağıma aldım ve yatağına yatırdım. Üstünü örttüm. Yanakları ve burnu kızarmış, gözleri hâlâ biraz ıslaktı. Kesik kesik nefes alıyordu bazen. Yatağının köşesine oturdum. Elindeki anahtarlığa baktım tekrar. Keşke bana, bu değerli eşyayı veren kişiyi tekrar görebilmek çok isterdim. Onu görmek, ona tekrar sarılmak, onunla konuşmak için her şeyi yapardım.
Yatakta, oturduğum köşeden kalktım. Daha adımımı atmadan Midoriya, kolumu sıkı sıkı tuttu. Ona doğru döndüm. Tam bir çocuk gibiydi. O gözler, çiller, burun, dudaklar, yanaklar... Sanki Midoriya, küçük bir çocukla yer değiştirmişti. Kafasını kaldırdı ve o sevimli ses tonu ile konuşmaya başladı.
"Gitme Shoto. Burda kal, yanımda kal. Lütfen, beni yanlız başıma bırakma."
Midoriya'nın o karşı konulmaz bakışları ile, affallamam bir oldu. O söylediği sözcükler, sanki onun yanında kalmam için ısrar ediyor gibiydi. Derin bir nefes verdim dışarı. Midoriya'nın yanına uzandım. Bana sıkıca sarıldı. Kafası, göğsümdeydi. Bir elimle saçlarını okşarken, diğer elimle de sırtını sıvazlıyordum. Kıkırdadı. Onun yanında olmak beni mutlu ediyordu. Bu kadar sevindiğine göre o da, benim yanında olmamı çok seviyordu. Birbirimizi tamamlıyorduk sanki.
"Shoto, hani geçen gün sana " Benim ruh eşim falan yok." demiştim ya. Sözümü geri alıyorum. Sanırım ben ruh eşimi buldum."
"Kim peki Bay Izuku?"
"Sensin. Senin yanında olduğumda, kalbimin bir yarısı tamamlanıyor gibi hissediyorum. Birbirimizi sanki bir puzzle gibi tamamlıyoruz, sence de öyle değil mi Shoto?"
"Evet öyle Izuku."
Midoriya kafasını kaldırdı. Kocaman gülümsedi. Sırtındaki ve saçındaki, elllerimi çektim. Yanaklarını kavradım ve burnuna minik bir buse bıraktım. Gözlerini sıkıca kapatmıştı. Yanakları ve özellikle de burnu biraz daha kızarmıştı. Gözlerini açtığında, sırtıma yumruk attı. Şimdi de tam bir Tsundere oldu. Bütün hareketleri, davranışları, konuşma şekilleri...hepsi onu anlatıyordu. Hepsi Izuku Midoriya'yı anlatıyordu. O farklıydı. Kötü anlamda değil, aksine, iyi anlamda bir farklılığı vardı. Süprizlerle doluydu, azimliydi, cesurdu, çalışkandı.
"Shoto, elindeki ne?"
"Hiç, sadece çocukluğumda sadce tek bir kere karşılaştığım bir oğlanın hediyesi. Büyük bir şey değil anlayacağın."
"Az göstersene. Nasıl bir şey, merak ettim."
Midoriya benden ayrıldı. Yanağıma minik bir öpücük bıraktı. Yanaklarımın biraz ısındığını hissettim. Elimdeki anahtarlığı, ona verdim. İnceledi. Onun, bu şekilde birçok anahtarlığı vardı. Hatta Benimkiyle aynı olan iki tane bile vardı onda. All Might'ı seviyordu. Sonuçta o, onun kahramanıydı. Küçüklüğünden beri onun izinden gitmek için çalışıyordu. Onun gibi olmak için, elinden gelen her şeyi yapıyordu, çalışıyordu, çabalıyordu. Pes etmek, onun felsefesinde yoktu sanki. Hatta o iki kelime, onun için yasaktı. Omzuma dokundu birkaç kez. Ona döndüm. Bana, şok olmuş şekilde bakıyordu.
"Shoto, o çocuk nerde yaşıyordu? Hatırlıyor musun? Hatırlıyorsan eğer, lütfen söyle."
"Şu anki evimden önce, senin evine çok yakın, küçük bir mahallede yaşıyorduk. O mahallenin biraz ötesindeki bir parkta oturuyordu. Orda tanışmıştık zaten. Fakat evinin nerde olduğunu bilmiyorum Izuku. Neden sordun ki?"
"Shoto, o bahsettiğin çocuk benim!"
∞
Olaylar, olaylar... Diğer bölümde acaba daha neler olacak? Düşüncelerinizi yazmayı unutmayın minnoşlar. Ve biliyor musunuz? Bugün yeni bölüm gelmeyecekti aslında. Nedeni ise; yetiştirmem gereken 3 kitap var. Ve hepsine yeni bölüm hazırlamak çok zor. Ek olarak bir Ereri ( Levi x Eren ) kurgusu yapmayı planlıyorum. Taslaklarımda 3-4 tane Ereri var. Hangisini yapacağım konusunda en ufak bir fikrim yok. Ve bu 3 kitabın üstüne ilk defa yapacağım bir kurgu biraz zor olacak benim için. Bu nedenle bu kitap bittiği zaman Ereri gönderebilirim. Sizce Ereri kurgusu yapayim mi?
Çok konuştum. Farkındayım. Umarım beğenmişsinizdir minnoşlar! Bu kitap da bitmek üzere. Ne kadar da hızlı geçiyor zaman. Değil mi?
730 kelime...
Bu bölüm 3 özel kişi için yazıldı. Onlar;
Izumi_Chiya, DilekGler424 ve brocoli_boii!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔ [⑅ Childhood Friends ⑅] / Tododeku
RomanceO benim küçükken tanıştığım, bir kere gördüğüm, arkadaşım olarak saydığım tek kişiydi. Ona hayatımı anlatmıştım. O da kendi hayatını bana anlatmıştı. Bana bir hediye bile vermişti. Bir günlüğüne, hatta birkaç saatliğine de olsa, onla geçirdiğim daki...