Arkadaşlarınızla dışarı çıkmak ile evde kalıp ders çalışmak arasında karar veremiyorsanız yüksek miktarda kaygı hissediyorsunuzdur. Freud bu kaygının id-süperego arasındaki çatışmanın kesin bir kanıtı olduğunu ve egonun bu kaygı seviyesini en aza indirmek için savunma mekanizmalarını kullanabileceğini söyler.
Yarınki sınava çalışmanız gerektiğinin bilincinde olduğunuzu, aynı zamanda arkadaşlarınızla dışarı çıkmak istediğinizi düşünün. Böyle bir durumda keyif arayan idin istekleri ile düzenleyici süperegonun ahlakî kuralları arasında bir çatışma yaşanır. Bu çatışma kaygı olarak geri döner. Freud'a göre bahsedilen kaygıyı azaltmanın iki yolu vardır: Egonuz sizi motive ederek evde kalıp ders çalışmanız için ikna etmek gibi gerçekçi adımlar atabilir veyahutta egonuz dışarıya çıkıp dersi yarına bırakmanın sorun olmayacağını düşünmenizi sağlayan çeşitli savunma mekanizmalarına başvurabilir.
Buna göre, arkadaşlarıyla buluşmaya gittiği için ders çalışamayacak kadar yorgun olacağı ve hiç ders çalışacak durumda olmadığı hâlde, bugün partiye giderse sınava çalışmak için yarın daha çok motive olacağını söyleyen bir kişi savunma mekanizmalarından rasyonelize etme bir diğer adıyla mantığa bürüme yöntemine başvurarak farkında olmadan savunma mekanizmalarını kullanır.
Savunma mekanizmaları, egonun kaygı baskısı altında kalmaması adına kendi kendini kandırarak doğru olmayan açıklamalar kullandığı Freudyen süreçlerdir. Evet, kendi kendimizi kandırıyoruz ve bu psikolojik açıdan oldukça doğal ve her normal bireyin kaygı altında hissettiği durumlarda uyardığı bir dürtü.
Bir psikoloji öğrencisi olarak kişinin farkında olmadan yaptığı bu durumun bilincinde olmak fevkâlâde derecesinde iyi hissettirse de kendi adıma beni çıkmaza sürüklediği bir gerçek.
Sınavda kopya çeken herhangi bir öğrenciye niçin kopya çektiği sorulduğunda, tek kopya çekenin o olmadığına karar vererek bu suçüstü vaziyeti rahatça reddedebilir. Bu bir bahane olmakla birlikte kendini kandırma yöntemidir. Psikolojide ise yansıtma dediğimiz bu olay, kendi kabul edilemez duygu, düşünce ve özellikleri başka kişi veya nesnelere farkında olmadan yüklemektir. Az evvel söylediğim gibi, kendi adıma bir çıkmaz, ikisini de dene tarafını seç vaziyetine dönüyor bu durum. Neticede yoldan geçen biri farkında olmadan dile getirdiği bahanenin savunma mekanizmalarının maharetli ellerinden çıktığını bilmez ve muhatabını kandırdığını düşünürken kendini kandırdığı düşüncesi olası bile değildir. Benim içinse tam zıddı. Kendimi kandırdığımı biliyorum, muhatabımı kandırmaksa iç hoşuma gitmiyor.
Şimdi gelin bu doğal sürecin neden hoşuma gitmediğini ve biz farkında olmadan egonun devreye soktuğu savunma mekanizmalarının beni ne denli saptırdığını bir görelim.
"Efendim, duyamadım sizi."
Kollarını birbirine kavuşturmuş, kısık ve alaycı bakışlarıyla beni izleyen Mösyö'ye karşı, kulağımı öne doğru uzatırken ne yaptığımı bilmiyor gibi bir hâlim vardı. Bir an kulağımı öne uzatasım gelmişti sadece. Sesim fısıltılı, kaşlarım çatık, onu duymadığımı zannetmesi için müthiş rol kabiliyetimi sergiliyordum ancak yazıktır ki Mösyö'nün illegal bir iş yapmışım gibi beni inceleyen surat ifadesinden onu duyduğum açık bir biçimde okunuyordu. Pes etmişlikle doğrulduğum o kısacık anda beni rezil etmek için hiçbir fırsatı kaçırmadığını belli eden ses tonuyla, "Bence duydun." dedi berbat oyunculuğumu yüzüme vurur gibi. Buna rağmen kahverengi atkısını boynuna dolarken âmiyâne bir tavırla tekrar etti az evvel duymadığımı belirttiğim cümleyi. Bayağı uzundu atkısı. "Dün hanımefendiye ne söyledin bilmiyorum ama kendimi arabaya zor attım."
Dün ya... Sahi dün o karmaşada nasıl da kolayca evin yolunu tutmuştum öyle. İnanın bana dünyada benim kadar kafası rahat çok az insan vardır. Takıntılı bir insan olduğum bilinmekle beraber, umursamadığım tonla şey var. Dün yaşanan kovalamaca da umursamadığım şeylerden biriydi yalnızca. Doğru anladınız, öyle dakikalarca Mösyö'nün arkasından koşup da yanlış anlaşılmayı açıklığa kavuşturmakla uğraşmadım. İlk başlarda niyetim buydu, inkâr etmiyorum. Beni koşuşturmadan caydıran asıl mesele eve dönüş saatimin bir hayli gecikmesi yüzündendi. Zaten kendimi fark ettirecek kadar peşlerine düşseydim her şey daha karmaşık bir vaziyet alacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KULİS
General FictionKendini anlatabilmek ve başkalarının sana söylediklerini anlamlandırabilmek; iletişim diye buna diyoruz işte. Kendini anlatmak demişken korkmayın size o rezil geçmişimi, annemle babamın nasıl tanıştıklarını ya da eski flörtlerimi anlatmayacağım zate...