Blaise, uzun zamandır, belki dört yıldır uğramadığı binayı süzerek omuzlarını dikleştirdi. Annesiyle yaptığı konuşma, muallakta kalmıştı. Kadın yüzünden hiçbir şey okunmadan, akşam yemeği masasından kalkıp gitmişti. Sabah kahvaltısına ilk defa onu çağırmadığından, o da yok sayıldığına ikna etti kendini. Koca evde yalnız kaldığı onca zaman olmuştu ama ilk defa kendini bu derece sahipsiz hissediyordu.
Her zaman annesinin yalnız ya da o anki sevgilisiyle eve döneceğini bilirdi. Beklerken o kadar yalnız hissetmezken, şimdi varlığıyla bile ona yapayalnızlığı yaşatmıştı annesi. Daha sevdiği kişinin kim olduğunu bile söylememişti üstelik.
"Blaise!"
Geniş verandadaki koyu kırmızı güllerden ayırdığı bakışlarını kendisine doğru gelen arkadaşına çevirdi, "Hey. Habersiz geldim ama sorun olmaz umarım?"
"Saçmalama. İçeri gel."
Kısa bir selamlaşmadan sonra bir evcininin ceketini almasına müsaade edip, salona ilerledi. Bayan Malfoy, elinde uzun bir parşömenle, üzeri döküman dolu yuvarlak bir masanın yanında dikiliyordu. Dağınık topuz yaptığı saçlarıyla, burnuyla dudağının arasına kıstırığı tüy kalemle ve siyah, kemik çerçeveli zarif gözlüğüyle Blaise'in şaşkınlıkla gülmesine neden oldu. Narcissa Malfoy'un elit çizgisinin dışında bir vaziyette olması onun için hoş bir sürpriz olmuştu.
"Blaise!? Hoşgeldin tatlım. Gel ve ısın hemen. TİBBY! REZENE!!"
Blaise sıçrayarak Draco'ya döndü, kocaman gözleriyle kadını işaret edip neler oluyor bakışı attı. Draco ise gülümseyerek, Blaise'e bir şok daha vurarak, sırtına koyduğu eliyle onu koltuğa doğru itti, "Bize sıra gelir ama önce sen?"
"Harry ve annen iyiydi ha?" diyerek geçiştirmeye çalıştı. Ancak Draco'nun ipuçlarını birleştirmesi için olanları birebir duymasına ihtiyacı olmadığını biliyordu, arkadaşında üstün bir Ravenclaw zekası vardı, Slytherin iş bitiriciliği, kurnazlığı ve hızlılığıyla tehlikeli bir kombinasyon olduğunu hep kabul etmişti. Ve Draco konuştuğunda, anlatmadan anlaşılmanın rahatlığıyla gevşedi.
"Oh.. Peki, bak saygısızlık etmek istemem ama annen onca yıldır kucaktan kucağa gezerken arkasını senin toplamana karşı sadece nankörlük etmiş oluyor. Weasel'ın hala sana layık olup olmadığına dair şüphelerim var ancak, senin mutlu olman annene hayli hayli yetmeliydi."
"Ağır olmadı mı sence?" diyerek ona yan bir bakış attı Blaise, "Ve ona Ron'dan bahsedemedim bile."
Bu esnada Tibby denilen evcini çaylarını getirmiş servis ediyordu, "Biraz da atıştırmalık getirir misin Tibby? Çikolatalı birşeyler olsun." evcini reverans yaparken, ".. teşekkürler." ekledi Draco.
"Ne? Dra-ne?!" Blaise koltukta yan dönüp hızla arkadaşının çenesini kavradı, kendine çevirdiği yüzü inceledi, "Geçen sene yılbaşında neredeydik, ne yaptık?"
"Buleyz, burroksana bo!"
"Söylesene?"
"Hogwarts'taydık, benim odamda, içtik. Çenemi sökmek istemenin nedeni ne?!"
Blaise farkındalıkla sırıtıp tekrar arkasına yaslandı, "Seni bir evcinine teşekkür ederken gördüm, sanırım resmen bu hayatta beni şaşırtacak hiçbir şey kalmadı."
"Domuz herif." derken kaşlarını çatan arkadaşına omuz silkip, neşeyle servis eden evcininin bıraktığı tabağı kucağına aldı.
"Blaise..."
"Hm?"
"Ona gitmek ister misin?"
Dalgınca kurabiyeyi çiğnerken düşündü, tabi ki isterdi ama öylece kapıda beliremezdi. Ron'un ilişkilerinden ailesine bahsetmediğine emindi ve ne sıfatla, ne yüzle karşılarına çıkabilirdi ki? Kafasını sağa sola sallayıp, bakışlarını tabağa indirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKAİ İTO (KIRMIZI İP/Drarry)
Fanfiction[Tamamlandı] (fluff+mature!) @stoneirem bana aslında çok klasik olan bir drarry fikriyle geldi. Ben de biraz şekillendirdim. Ama kitap kendisi adına yazılmıştır, teşekkür ediyoruz.