Benimle konuşan Küre'nin içinde ki adama güvenmek istiyordum, o silahlara ihtiyacım olabilir. Diğer merak ettiğim şey ise, bu adada ki diğer yaratıkların silahları olacak mı, çünkü gökyüzün de gördüğüm ve benimle konuşan, küre den çok fazla vardı. Ozva nın mağarasına girip, bir kaç keskin taş ve deri den yapılma zırh aldı. Zırh bana bol olsa da yine de giyindim, çünkü bu ada da ne olacağı belli olmaz. Yolum biraz uzakdı, bu yüzden kendime yiyecek ve içecek de almalıydım. Ozva'nın mağara'nın bir köşesine yıgdığı, eşyalarını karıştırıp, zulaladığı kurutulmuş et ve balıklar dan biraz yanıma aldım. Bunun için kendimi hırsız gibi hissetsemde, başka çarem yok gibiydi. Hava aydınlanmak üzereyken yola çıktım. Önce bir orman dan ve ırmak dan geçmeliydim, ardın dan bir de kayalık ve dik yamaçlı bir yerden. Ormanı geçdik den sonra ırmağa ulaştım. "Bu ırmağı hiç sevmiyorum." Dedim sesli bir şekil de.
Bir taşın üzerine oturup soluklandım. Sonra ırmaği geçmek için, kolay bir yol bulmalıydım. Biraz etrafa bakınıp, Irmağın derin olmayan sığ bir bölgesini gözüme kestirdim. Geçmek için yine de yüzmem gerekiyordu. Yüzüp karşı tarafa geçtim, ıslanan elbisemin uc kısımlarını iki elimle tutup kıvırarak elbise'nin ıslaklığını biraz olsun azaltıyordum. Arkamı döndüğüm de eski bir dostla karşılaştım. Bu o timsaha benzeyen ve beni açlık dan ölmek üzereyken kurtaran yaratık. Ona doğru gülümseyerek el salladım. Yaratık Irmağın kenarına yaklaşıp, çalıların arasın dan çıkıp, iki elin de tuttuğu silah benzeri garib siyah metal görünümlü aleti bana doğru doğrultdu."işte şimdi sıçtın lola" dedim sesli bir şekil de. Arkamı dönüp hızla koşmaya başladım. Arkamdan bana ateş etmeye başladı, hiç hız kesmiyordum. Yaratık bana ateş ettikçe, yakınımdaki ağaçların dalları parçalanıyordu. Hemen bana söylenen yere gidip o silahı ve zırhı bulmamlıydım. Hemen kayalık bölgeye yöneldim. Arkama baktığımda yaratık yoktu. Sanırım benim kadar hızlı koşamıyordu. Kayalık bölgeye geldiğimde, yukarı doğru bir tırmanış yapmalıydım. Zorlayıcı bir tırmanışın ardın dan, etrafı araştirmaya başladım. Bir kaç mağara girişi vardı ama girişlerinde kızmızı bir işaret yoktu. Yorulmuştum, biraz dinnensem fena olmaz diye düşünmüştüm. Etraf da sadece kayalıklar vardı bende birisi'nin üzerine oturdum. Uzaklar dan sesler duymaya başladım, çığlık gibi ama korkunç bir ses di ürpermiştim merak da ediyordum aslında. Sesin geldiği yöne doğru yaklaşmıştım. Ses bulunduğum yerin aşağısından geliyordu. Yüksek den aşağıyı izlemeye başladım. İki yaratık birbirlerine saldırıyordu. Biri diyerine göre iri ve kanatlıydı, diyeri beyaz saçlı bir insana benziyordu. Kanatlı yaratık diyerine zulm edercesine saldırgan ve acımasızca muamele ediyordu. Beyaz saçlı'nın üzerine basıp, ısırıp pençelerini ona geçiriyordu. Beyaz saçlı ise kendini korumaya çalışıyordu. Beyaz saçlıya üzülmüştüm, kendimi bir an için onun yerine koydum. Elime bir taş alıp kanatlı yaratığa fırlattım. Bana arkası dönük olduğu için taş sırtına çarpmıştı. Hızla bana döndü, ben de ellerimi havaya kaldırıb...
"Heeey! Kuş beyinli burdayım."diye bağırdım. Bir an da kanatlarını çırpmaya ve havalanmaya başladı.Tabi her zaman olduğu gibi bende kaçmaya başladım.
~~~yess sevgili okurlar oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın şimdiden
☆TEŞEKKÜRLER☆
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hâlâ hayattayım
Ciencia Ficciónsıradan bir hayat yaşayan, sıradan bir kız. Başına geleceklerden habersiz, normal bir günde, evinde, bir elinde dergisi, diğer elinde ise kahvesi ile oturmakta, pencereden dışarıyı seyretmekte. Aniden gözleri kör edecek kadar güçlü bir parlama pence...